Saturday, April 10, 2010

George Clooney havalarda uçuyor

‘Juno’ ile çıkış yapan Jason Reitman’ın yönettiği ve 6 dalda adaylıkla Altın Küre’nin en iddialı filmi olan ‘Aklı Havada/ Up in the Air’ şirket küçültme ve bu amaçla ‘işten adam çıkarma’ uzmanı olan Ryan Bingham’ın hikayesini anlatıyor.




Hayatı havalimanlarında, otellerde ve yollarda geçen Ryan, hayatından memnundur ve 'işten adam çıkarma' işini çok iyi yapmaktadır. Ama Ryan’ın hayatında bazı değişiklikler olur. Kısa bir süre beraber yolculuk yapacağı verimlilik uzmanı Natalie ve havalimanında tanışıp beraber olduğu ve kendisi gibi hayatı yollarda geçen Alex ile birlikte Ryan’ın hayatındaki boşluklar daha da belirginleşir…




Öncelikle belirtmek gerekir ki çekirdek aileyi kutsamayı hiçbir filmde atlamamaya çalışan Hollywood’un klişe filmlerinden biri yok karşımızda. Ryan’ın ‘bağımsız erkek’ yaşantısının olumsuz yönleriyle ilgili ahlak dersleri de gözümüze sokulmuyor ama yine de ‘Aklı Havada’nın bu konuda çok temiz olduğunu söyleyemeyiz. Bazı diyaloglar, özellikle finale doğru Ryan’ın yalnız yaşamına, eve benzemeyen evine, hayatı paylaşmaya olan bakışı filmin durduğu yeri de gösteriyor.




‘Aklı Havada’ rahatlıkla ‘hüzünlü komedi’ olarak tanımlanabilecek filmlerden. Komedi dozunun her sahnede çok iyi ayarlandığı filmde işten çıkarılanlarla ilgili bölümler Reitman’ın başarıyla kotardığı bölümler arasında. Krizin de etkisiyle gerçekçilik etkisi artan sahneler, didaktik olmadan sade ve abartısız anlatımla sunuluyor. Ama burada da eleştirel bir boyut getirilmemesi ve finalde olumlu gelişmelerden bahsedilmesi işten çıkarılma sahnelerini, hikayeye hizmet eden komedi unsuru olmaktan öteye taşımıyor.


George Clooney havalarda uçuyor

Eric Rohmer hayatını kaybetti

İSTANBUL - 'Maud’daki Gecem/ 'Ma nuit chez Maud', 'La collectionneuse' ve 'Le genou de Claire' gibi usta işi filmlerin yönetmeni Eric Rohmer 89 yaşında Paris'te hayatını kaybetti.
Asıl adı Jean-Marie Maurice Scherer olan Rohmer'in bir hafta önce hastaneye kaldırıldığı belirtildi.
Sinemaya olan ilgisi sinematek kültürü içinde başlamış ve filmler üzerine yazarken Amerikan sinemasına ve nitelikli popüler sinemaya olan ilgisini gizlememişti. Hatta bu anlamda Hitchcock sinemasını önemsemiş ve bu tutkusunu kitaplaştırmıştı.
Başyapıtlarını yetmişli yıllarda yaratan Yönetmen, seksenli yıllarda da ticari açıdan başarılı kabul edilebilecek işlere imza attı. Sinemanın anlamının ve işlevinin ateşli bir şekilde tartışıldığı yıllarda, yeni dalganın önemli Hikaye anlatıcıları arasında yer almış ve kuşağına ters düşmeyi göze alarak hikaye anlatmanın güzelliğini savunmuştu.
Son olarak 2007'de 'Les amours d'Astrée et de Céladon/ Astre İle Seladon'un Aşkları"nı yöneten Rohmer, 'Le Rayon vert' ile Venedik Film Festivali'nde Altın Aslan ödülünü kazanmış, 'Maud'daki Gecem' ile de Oscar'a aday olmuştu.
Eric Rohmer hayatını kaybetti

ÜNLÜLERİN ÖZEL FOTOĞRAFLARI

 


New York Times dergisi, Ocak 2010'da Altın Küre kazanan ünlü oyuncuların birbirinden değişik fotoğraflarını yayımladı. İşte ünlü oyuncuların New York Times objektifene yansıyan fotoğrafları…


 


 


 


 


 


 


 


 






















 


ÜNLÜLERİN ÖZEL FOTOĞRAFLARI

Beni filmlerinde oynat sana da ödül kazandırayım

RİZE - 60. Berlin Film Festivali'nde 'Altın Ayı' ödülü alan 'Bal' filminin küçük oyuncusu Bora Altaş'a Türk Kızılayı tarafından Eğitim hayatı boyunca burs verilecek.
Türk Kızılayı Genel Başkanı Tekin Küçükali, beraberindeki Çamlıhemşin Kaymakamı İsmail Çiçek'le birlikte Çamlıhemşin Atatürk ilköğretim Okulunda eğitim gören Bora Altaş'ın eğitim gördüğü ziyaret etti.
Bora Altaş ve okulda bulunan ailesine Trabzonspor ürünlerinden oluşan çeşitli hediyeler veren Küçükali, yaptığı açıklamada, küçük oyuncunun çok önemli bir başarı gösterdiğini belirterek, ''Bora'nın başarısının devam etmesini istiyoruz. Bunun için Türk Kızılayı olarak eğitim hayatı boyunca kendisine burs vereceğiz. O da başarılı biri olarak bizi ödüllendirecek'' dedi.
Bir süre minik oyuncu Bora Altaş ile sohbet eden Küçükali, Yönetmen Fatih Akın'a da kameralar aracılığı ile seslenerek, Bora'yı filmlerinde oynatmasını istedi.
FATİH AKIN'A SESLENDİBora Altaş ise Akın için, ''O kim ki, tanımıyorum'' ifadesini kullandıktan sonra Küçükali'nin ''O da çok ünlü bir yönetmen, senin gibi Trabzonsporlu'' sözü üzerine kameralara dönerek, ''Akın abi, beni de filmlerinde oynat sana da bir sürü ödül kazandırayım'' diye konuştu.
'Beni filmlerinde oynat sana da ödül kazandırayım'

Bal ın tadına ilk önce Rize de bakılacak

RİZE - Rize'nin Çamlıhemşin ilçesi belediye başkanı İdris Lütfü Melek, ilçede çekilen ve 60. Berlin Film Festivali'nde 'Altın Ayı' ödülünü kazanan 'Bal' filminin galasının Rize'de yapılacağını söyledi.
Melek, 'Altın Ayı' ödülü kazanan filmin yönetmeni Semih Kaplanoğlu ile görüştüklerini belirterek, ''Filmin galasının Rize'de yapılması için çalışmaları tamamladık. Filmin galası 11 Nisan'da Rize'de yapılacak'' dedi.
'Bal'ın tadına ilk önce Rize'de bakılacak

Hanedan ın yıldızı hayatını kaybetti

LOS ANGELES - Ailesinden yapılan açıklamada, bir yıldır kanserle mücadele eden aktör John Forsythe'in bu hastalığa yenildiği bildirildi.
Film ve Televizyon dünyasında uzun bir kariyere sahip olan Forsythe, yayımlandığı yıllarda Türkiye'de de yoğun ilgi gören "Hanedan" adlı televizyon dizisinde de rol almıştı.
'Hanedan'ın yıldızı hayatını kaybetti

Avatar gişede "Titanic"e yetişiyor


Kuzey Amerika sinemaları dışındaki yurt dışı hasılatının hafta sonunda 1 milyar dolara ulaşması beklenen "Avatar" adlıyapım, "Titanic"in rekoruna bir adım daha yaklaştı.
Gişe hasılatı hesaplamaları yapan "box office" sitelerinin verilerine göre, "Avatar" adlı yapımın 979 bin dolar olan yurt dışı hasılatını (Kuzey
Amerika sinemaları dışındaki tüm dünya hasılatı) hafta sonu itibarıyle 1 milyar dolara çıkarmasına kesin gözüyle bakılıyor. "Titanic" adlı filmin 1 milyar 242 milyon dolarlık yurt dışı hasılat rekoruna yaklaşan "Avatar", gösterime girdiği tarihten bu yana dünya çapında günlük ortalama 20 milyon dolarlık gişe hasılatı elde ediyor.
İki Film arasındaki yarış, dünya çapındaki gişede de (Kuzey Amerika sinemaları ile yurt dışı hasılatı toplamı) soluk soluğa devam ediyor.
"Avatar", gösterime girdiği 4 hafta içerisinde Kuzey Amerika sinemalarında 445 milyon 768 bin dolar, yurt dışı hasılatında (Kuzey Amerika dışındaki tüm dünya hasılatı) 979 milyon dolar olmak üzere toplam 1 milyar 424 milyon dolar gişe hasılatı elde etti.
James Cameron’ın 1997 tarihli Oscarlı filmi "Titanic" ise Kuzey Amerikasinemalarında 600 milyon 788 bin, yurt dışı hasılatında 1 milyar 242 milyon dolar olmak üzere dünya çapında 1 milyar 842 milyon 879 bin dolarlık hasılatıyla tüm
zamanların en yüksek gişe rekorunu elinde bulunduruyor.
"Titanic", "Aliens" ve "Terminator" filmlerinin yönetmeni James Cameron’ın çığır açan "Avatar" isimli filminde, Sinema tekniklerinde son
teknolojiden hiçbir masraftan kaçınılmadan faydalanıldı. Üç boyutlu olarak ta izlenebilen film, Na’vi adlı bir halkın yaşadığı Pandora adlı gezegende geçiyor.
-YARIŞTAKİ DİĞER FİLMLERDE SON DURUM-
"Avatar" adlı yapım, tüm rakiplerini gişe yarışında geride bırakırken, bazı iddialı yapımlar arasındaki rekabet de sürüyor. Warner Bros Pictures International’ın filmi "Sherlock Holmes", son olarak İspanya’da gösterime girdi. Film, yurt dışı hasılatında 142, dünya çapında ise toplam 300 milyon dolarlık gişe hasılatına ulaştı.
Walt Disney Stüdyolarının animasyon filmi "Prenses ve Kurbağa-ThePrincess And The Frog", son olarak Polonya’da izleyiciyle buluştu. Film, dünya çapında 93 milyon dolarlık gişe hasılatı yaptı. Başrolünü Meryl Streep, Alec Baldwin ile Steve Martin’in paylaştığı,
Universal/UPI yapımı "It’s Complicated" adlı yapım da aralarında Rusya ile Singapur’un da bulunduğu 8 ülkede daha vizyona girdi. Film, şu ana kadar dünya çapında toplam 103 milyon dolarlık gişe hasılatına sahip bulunuyor.

Avatar gişede "Titanic"e yetişiyor

Bu filmi tek başınıza izlemeyin


Amerika’yı korkutan ve adından çok söz ettiren “Paranormal Activity”, sonunda ülkemizde de bu Cuma vizyona girdi. ABD’de olduğu gibi bizde de korku ve merak uyandıracak mı bilinmez, ancak filmin ilgniç bir hikayesi var; evlerinin kötü niyetli hatta şeytani bir hayalet tarafından istila edildiğine inanan genç bir çiftin, olan biteni anlamak için yatak odalarına yerleştirdikleri kamera görüntülerinden oluşan Film, el kamerasıyla çekilen görüntülerden oluşuyor.
Filmin yönetmeni Oren Peli, kendi oturduğu evde, kız arkadaşı ve dostlarının yardımıyla çekmiş filmi. Sadece 11 bin dolar gibi küçük bir bütçeyle çekilen film, beklenmedik bir gelişmeyle tüm dünyayı dolaştı ve şuana kadar toplamda 107 milyon dolarlık hasılatla, en çok kar getiren yapım ünvanına erişti.

Filmin seansları için tıklayınız!


Bu filmi tek başınıza izlemeyin

Avatar a karşı Konfüçyus

Hong Kong'un megastarı Sinema oyuncusu Chow Yun-fat, başrolünü oynadığı "Konfüçyüs"ün "Avatar" kadar başarılı bir Film olacağını söyledi.

Hong Kong filmlerindeki ganster rolleriyle ikonlaşan Chow, hükümetin desteğiyle 22 milyon dolara çekilen Konfüçyüs'ün Pekin'deki resmi galası sırasında düzenlenen basın toplantısında Çin alimlerinin geleneksel giysileri içinde yaptığı açıklamada, filmin Çin'de 500 milyon yuandan (73 milyon dolar) fazla hasılat yapmasının beklendiğini belirtti.




Chow, "İki film aynı zamanda gösterilse Avatar'a giden Konfüçyüs'e de gider, Konfüçyüs'e giden Avatar'a da gider. İkisi farklı türden film, ama ikisi de insanlık hakkında" dedi. Çin'de 22 Ocakta genel gösterime girecek film, Çin'de son yıllarda resmi olarak da canlanan Konfüçyüsçülüğün bir parçası olarak görülüyor. Kültür Devrimi sırasında resmen kınanan ve binlerce heykeli Kızıl Muhafızlar tarafından kırılan Konfüçyüs'ün heykelleri son yıllarda yaygınlaştı.




Konfüçyüsçü klasik kitaplar üniversitelerde yeniden itibar kazanırken, hapishanelerde mahkumlara Konfüçyüs felsefesi dersleri verildiği belirtiliyor. Çin hükümeti, yurt dışında Çin dilini ve kültürünü yaygınlaştırmak için 2004 yılında Konfüçyüs Enstitüsü adıyla kültür merkezleri kurmaya başladı.


Avatar'a karşı Konfüçyus

VAVİEN rekor kırdı


Senaryosu Engin Günaydın’ın imzasını taşıyan, Yağmur ve Durul Taylan’ın yönettiği “Vavien” uzun metrajlı kurmaca filmlerin değerlendirildiği 11 dalın tümünde adaylık elde etti. En son 10 yıl önce “Salkım Hanım’ın Taneleri” kurmaca dallarının hepsinde adaylık elde etmişti.
En İyi Film kategorisinde “Vavien”in dışında “Hayat Var”, “İki Dil Bir Bavul”, “Pandora’nın Kutusu” ve “Süt” bulunuyor. “7 Kocalı Hürmüz”, “11’e 10 Kala”, “Acı Aşk”, “Başka Dilde Aşk”, “Bornova Bornova”, “Dilber’in Sekiz Günü”, “Gölgesizler”, “Hayatın Tuzu”, “Karanlıktakiler”, “Kıskanmak”, “Mommo: Kızkardeşim”, “Nefes: Vatan Sağolsun”, “Neşeli Hayat”, “Nokta” ve “Uzak İhtimal” farklı kategorilerde aday gösterildi.
VAVİEN rekor kırdı

Eski filmlerimiz pırıl pırıl izlenebilecek

Bundan böyle TV.lerde gösterilen yerli filmlerin çizik, sararmış, solmuş ya da yeşile kaçmış görüntülerinden kimse şikayet etmeyecek. En yıpranmış ve solmuş filmleri ister DVD.de ister TV.de, HD ya da blue ray kalitesinde izlenebilecek. Benzer uygulamanın Fanatik Video tarafından mülkiyet sahibi olduğu siyah-beyaz filmlere kendi stüdyosunda yapıldığı biliniyor. Ülkemizde restorasyon için Arzu Film ve Gülşah Film ilk başvuran firmalar oldu.


Eski filmlerimiz pırıl pırıl izlenebilecek

"Off Karadeniz"


Yapımcılığını Türklere olan yakınlığı ile bilinen Fransız Jean-Louis Papel üstlendi. Ayrıca film, daha önce Azerbaycan ve Kırım çevresindeki çevre sorunlarını anlatan belgesellere de imza atan gazeteci Nur Dolay'ın ilk uzun metralı çalışması özelliğinide taşıyor. Off Karadeniz filmiyle de çevre duyarlılığına dikkat çekmeye çalışmış.

Konusuna gelince; Film İzmir-Of-Rize-Ardeşen arasında geçiyor. İzmirli yeni hakim bir genç kızın ilk görev yeri olan Of' a atanmasıyla başlayan olaylar zinciri bizi Ege sahillerinden Karadeniz'in eşsiz doğa güzelliklerine götürecek.
Filmde büyük oranda yörenin oyuncuları olsa da Melissa Papel, Nurhayat Boz ve Şüayip Ünsal gibi oyuncular da rol aldı.
Filmin ilk gösterimi de 2010 yılında, Fransa'nın en prestijli Sinema festivallerinden Anger'da yapılması planlanıyor.

"Off Karadeniz"

Bu filmler SiYAD Ödülleri için yarışacak

Sinema Yazarları Derneği (SİYAD) üyeleri, 42. SİYAD Ödülleri adaylarını belirledi. Hayat Var, İki Dil Bir Bavul, Pandora’nın Kutusu, Süt ve Vavien en iyi Film dalında ödüle aday gösterildi. 11’e 10 Kala, 7 Kocalı Hürmüz, Acı Aşk, Başka Dilde Aşk, Bornova Bornova, Dilber’in Sekiz Günü, Gölgesizler, Hayatın Tuzu, Karanlıktakiler, Kıskanmak, Kızkardeşim, Nefes: Vatan Sağolsun, Neşeli Hayat, Nokta ve Uzak İhtimal de farklı kategorilerde aday gösterilen filmler arasına girdi. 42. SİYAD Ödülleri, 31 Ocak Pazar akşamı Beşiktaş Kültür Merkezi’nde yapılacak törenle sahiplerini bulacak.



Geçen yıl SİYAD Ödülleri’nde "Üç Maymun"la En İyi Kadın oyuncu ödülünü alan Hatice Aslan ve "Sonbahar"la En İyi Erkek Oyuncu ödülüne uzanan Onur Saylak tarafından açıklanan adaylar şöyle:



-En İyi Kısa Film: "Cennette Ölüm Var", "2932", "Üçte

Bir","Yazlık"

-En İyi Sanat Yönetimi: Eren Akay, Ömer Atay, Nilüfer Çamur Giritlioğlu,

Naz Erayda ve Elif Taşçıoğlu.

-En İyi Kurgu: Reha Erdem, Orhan Eskiköy, Thomas Balkenhol, Bora

Gökşingöl, Çiçek Kahraman, Levent Semerci ve Erkan Erdem.

-En İyi Senaryo: Reha Erdem, Yılmaz Erdoğan, Engin Günaydın, İnan

Temelkuran, Yeşim Ustaoğlu ve Sema Kaygusuz.

-En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu Performansı: Erdal Beşikçioğlu, Kadir

Çermik, Settar Tanrıöğen, Mustafa Uzunyılmaz,ve Onur Ünsal.

-En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu Performansı: Derya Alabora, Övül Avkıran,

Büşra Pekin, Damla Sönmez ve Serra Yılmaz.

-En İyi Erkek Oyuncu Performansı: Erdem Akakçe, Ömer Erkan, Mert Fırat,

Engin Günaydın ve Nadir Sarıbacak.

-En İyi Kadın Oyuncu Performansı: Nesrin Cevadzade, Tsilla Chelton, Elit

İşcan, Binnur Kaya ve Nergis Öztürk.

-En İyi Yönetmen: Reha Erdem, Semih Kaplanoğlu, Yağmur Taylan ve Durul

Taylan, Yeşim Ustaoğlu, Derviş Zaim.

-En İyi Film: "Hayat Var", "Pandora’nın Kutusu", "İki Dil Bir

Bavul", "Süt" ve "Vavien"


Bu filmler SiYAD Ödülleri için yarışacak

Tom Hanks ve Julia Roberts aynı filmde


Hanks ile Roberts’ın rol alacağı "Larry Crowne" adlı yapım, orta yaşlı bir adamın kendine yeni bir kariyer edinme çabalarını konu alıyor.

Sinema sektörü yayın organı Variety’nin haberine göre, Tom Hanks ve Julia Roberts, "Larry Crowne" adlı Film için biraraya gelecek. Filmin yapımcılığını, Yönetmen koltuğuna oturacak Tom Hanks’in "Playtone" adlı şirketteki ortağı Gary Goetzman üstlenecek.

Film, orta yaşlı bir adamın kendine yeni bir kariyer edinmek zorunda kalmasını ve bunun ardından gelişen olayları konu alıyor. Tom Hanks ile Julia Roberts, son olarak 2007 yılında Universal yapımı "Charlie Wilson’ın Savaşı-Charlie Wilson’s War" adlı filmde birlikte rol almıştı.

Oscarlı ünlü oyuncu Hanks, son olarak 1996 yılında "That Thing You Do" adlı filmde yönetmen koltuğuna oturmuştu.

Tom Hanks ve Julia Roberts aynı filmde

Avatar ırkçılık tartışması yarattı


Vizyona girdiği günden bu yana yüksek bütçesi, konusu, sahneleri ve kullandığı teknikle sürekli gündemde kalan "Avatar"ın şimdi de kullandığı sinematografik metaforları konuşuluyor.
Filmde, Genetik mühendislik sonucu oluşturulan "yerli bedeni"yle Na’vi kabilesinin içine misyoner olarak giren, Sam Worthington’un oynadığı Jake Sully adlı karakterin, gezegeni ve yerli halkı insan ırkına karşı koruması ve "kurtarıcı-lider" olması akıllara, Hollywood’un kalıp "kahraman beyaz adam" figürünü getiriyor.
Bazı Film yorumcuları, "Avatar"ın eski Hollywood kalıplarını kullandığını ve "beyaz mesih masalı"nı sürdürdüğü görüşünü ifade ederken, bazı eleştirmenler, filmin, Avrupalı göçmenlerin Amerika Kızılderililerini yerinden etmesi metaforunu kullandığını öne sürüyor.
"Yedi Yaşam", "Köpek Oteli" gibi filmlerde rol alan oyuncu Robinne Lee de "Avatar"ın "Kızılderili kadının vahşi doğada ’beyaz adama’ yol göstermesi ve sonunda ’beyaz adam’ın bu insanların kurtarıcı olmasını içeren Pocahontas öyküleri"ni anımsattığını belirtiyor.
Yönetmen James Cameron ise bu tartışmalara filmin "ırkçı" mesajlar taşımadığını belirterek karşılık verdi. Cameron, filmin gerçek temasının diğerlerinin farklılıklarına saygı duymak olduğuna dikkati çekti.
Öte yandan, Box Office’ın verilerine göre, dünya genelinde geniş hayran kitleleri de oluşturmaya başlayan Bilim Kurgu filmi "Avatar", ABD geneli ve Kanada’da dördüncü haftasında da birinciliğini sürdürdü. Geçen hafta da büyük ilgi gören ve Sinema salonlarının dolmasını sağlayan film, 50,3 milyon dolar gelir elde etti. "Avatar"ın, 4 hafta boyunca ABD ve Kanada’daki toplam hasılatı ise 430,8 milyon dolara ulaştı.
Bunun yanında, yönetmeni James Cameron’un ününe ün katan yapım, "Yüzüklerin Efendisi: Kralın Dönüşü"nün de hasılatını geçerek, dünya genelinde tüm zamanların en çok kazanan ikinci filmi oldu. Tüm zamanların en iyi hasılatını yapan film ise hala, yine Cameron’un elinden çıkan "Titanik" filmi.
-"SHERLOCK HOLMES" DA BEĞENİLDİ-
Geçen hafta ABD ve Kanada’da "Avatar"dan sonra en fazla "Sherlock Holmes" ilgiyle izlendi. Söz konusu hafta 16,5 milyon dolar kazanan film, vizyona girmesinin üzerinden geçen üç haftada da 85,3 milyon dolar hasılat elde etti. ABD ve Kanada’da geçen haftanın üçüncüsü ise hem çocukların hem de büyüklerin beğenisini kazanan "Alvin ve Sincaplar-2 (Alvin and the Chipmunks: The Squeakquel)" oldu. Üçüncü haftasına giren film, şimdiye kadar toplamda 178,4 milyon dolar gelir elde etti.
Haftanın en fazla izlenen diğer filmleri ise sırasıyla şöyle: "Daybreakers", "İlişki Durumu: Karmaşık (It’s Complicated)", "Aşka
Yolculuk (Leap Year)", "The Blind Side", "Aklı Havada (Up in the Air)", "İsyankar Gençlik (Youth in Revolt)", "Prenses ve Kurbağa (The Princess and the Frog)"

Avatar ırkçılık tartışması yarattı

"Avatar olmak istiyorum"


Ülkede 4 haftadır gösterimde olan "Avatar" 58 milyon dolarlık gişe hasılatıyla, Film listesinde birinci sıradaki yerini koruyor.
Bilim kurgu masalı olan ve "Pandora" adlı bir uyduda geçen "Avatar" filminin hayranlarının oluşturduğu, "naviblue.com" sitesi ise filme yönelik hayranlığın çılgınlığa dönüştüğünü gözler önüne seriyor. Sitede "Avatar" olmak istediğini söyleyenler, yüzlerini Avatar’lar gibi maviye boyayıp fotoğraflarını koyanlar, "Avatar" hayranlarına ne denmesi gerektiğine dair oylama yapanlar, hatta Avatar’ın oyuncak bebek koleksiyonculuğuna şimdiden başlayanlar bile var.
Birleşik Krallık’ta hem 2 hem de 3 boyutlu olarak izlenebilen filmin galası, başkent Londra’da yapılmıştı.

"Avatar olmak istiyorum"

Ümit Ünal ve Hakan Karahan dan bambaşka bir film...


Özgün senaryosu Ümit Ünal’a ait olan, yapımcılığını Hakan Karahan’ın üstlendiği “Kaptan Feza”, 15 Ocak’ta seyircisiyle buluşuyor. Yönetmenliğini Ümit Ünal’ın yaptığı filmin başrollerini, Hakan Karahan, Meral Okay, Ahmet Mümtaz Taylan, Mine Tugay ve çocuk oyuncu Dila Bölükbaş paylaşıyor.
Film, bir Yeşilçam aktörü olan babasına tıpatıp benzeyen Ömer’in bugünkü yaşamını konu alıyor. Ömer’in, 6 yaşında küçük bir kız çocuğu olan Asu ile yollarının kesişmesi ve kızın onu gerçekten uzay kahramanı “Kaptan Feza” zannetmesi ile başlayan senaryo, aslında bir mafya tetikçisi olan Ömer’in küçük kızın masumiyetini ve hayallerini yıkmamak için bir uzay kahramanı gibi davranması ile devam ederek , 24 saat içinde gerçekleşen dramatik bir hikayeyi anlatıyor.
Bir yandan mafya hesaplaşmasının içinden sağ salim çıkmak, diğer yandan da küçük bir çocuğun hayallerini yıkmamak ve yakınlarıyla onu korumak arasında kalan filmin kahramanı Ömer’in, kalplere dokunan hikayesi bütün samimiyeti ile beyazperdeye yansıyacak.
“Kul kurar kader gülermiş”
Film, insanın kendi kaderi karşısında duramayacağını ve yazgısını değiştiremeyeceğini hayatın çok içinden bir Hikaye ile anlatıyor. Filmin müziklerini Alper Erinç ile birlikte yapan Candan Erçetin ise, son albümünde de yer alan “Kader” adlı şarkı ile “Kaptan Feza”ya şiirsel bir tat katıyor.
70’li yılların kült uzay filmlerine de göndermeler yapılan “Kaptan Feza”da, ilgi çeken bir başka konu ise filmin günümüzde çekilmesine rağmen, bazı bölümlerin o yılların teknik imkânları yansıtılarak işlenmesi. Bu bölümler, filmin içinde Film olarak kullanılıyor ve günümüzde geçen esas filme de adını veriyor.
Narsist Film” ve “İmaj” ortak yapımı olan filmin oyuncu kadrosunda Mustafa Uzunyılmaz, Umut Karadağ, Candaş Söz, Ebru Akıncı, Selim Demir, Ayhan Bozkurt, Uğur Karakartal, Sami Ovadya, Ata Şeyhler, Nezahat Doğan, Serdar Eder, Koray Özduygu ve Orhan Sürek bulunuyor.
Aksiyon – drama türündeki filmin çekimlerini ödüllü görüntü yönetmeni Feza Çaldıran gerçekleştiriyor, uygulayıcı yapımcılığını ise Candan Erçetin üstleniyor.

Ümit Ünal ve Hakan Karahan’dan bambaşka bir film...

25 Türk filmi Amsterdam da

Yedi Tepe Vakfı'ndan verilen bilgiye göre, Hollanda'nın başkenti Amsterdam'da 19-21 Mart arasında yapılacak festivalde, bağımsız Film ve önemli stüdyo yapımlarından oluşan 25 Türk Filmi izleyicilerle buluşacak.İzleyicilere daha önce Avrupa'da gösterilmemiş birçok Türk filmini izleme olanağı sunacak festivalde, Bahadır Karataş, Raşit Çelikezer, Yeşim Ustaoğlu, Mahmut Fazıl Coşkun, Atalay Taşkent, Tolga Örnek gibi genç sinemacıların filmleri de izleyicilerle buluşacak.Festivalde, Türkiye'nin son dönemlerde yetiştirdiği en önemli yönetmenlerinden biri olan, filmlerinde Türk kültürüne özgü şehir yaşamı, insan ilişkileri ve göç gibi değişik konuları işleyen Çağan Irmak için özel sunum yapılacak.Ünlü Yönetmen ve eleştirmenlerin katılımıyla, Türkiye'de film üretimi, dünya film tarihinde Türk filmlerinin yeri ve Türk film dünyasının avantaj ve dezavantajları gibi konularda forum ve konferansların düzenleneceği festivalde, Türkiye'den ve Hollanda'dan çok sayıda müzisyen ve dansçının katılacağı özel bir Müzikal sergilenecek.İki ülke arasında yeni bir köprü vazifesi üstlenmesi beklenen ve üç gün sürecek Festival, Türk Hava Yolları sponsorluğunda, Yedi Tepe Vakfı tarafından düzenlenecek.
25 Türk filmi Amsterdam'da

Başı kapalılar terörist sanılıyor


BASIN TOPLANTISINDAN FOTOĞRAFLAR
Filmin basın tanıtımı ise önceki gün Sultanahmet’teki Arcadia Otel’de yapıldı. Almanya’da İslamcı yatırım şirketlerine para kaptırıp, mağdur olan Müslümanlar’ın dramını konu alan filmin senaristi ve yapımcısı Kadir Sözen, senaryoyu gerçek Yaşam öykülerinden esinlenerek yazdığını, çalışmalara başlamadan önce Almanya’da yaşayan ve bu tür şirketlere para kaptıran ailelerle konuştuklarını söyledi. Filmde türbanlı bir kadını canlandıran Fahriye Evcen ise “Tüm başı kapalıların fundamentalist ya da terörist gibi algılanmasına karşıyım. Özellikle Almanya’da başı kapalılara bu önyargıyla bakıyorlar. Filmde bunu da gösteriyoruz. Eleştirilere açığız. Bu tarz şeylerin üstüne cesurca gitmek gerek” diye konuştu. 4 milyon Euro’ya mâl olan Film, 7 Mayıs’ta vizyona girecek.









Başı kapalılar terörist sanılıyor

Ona büyük bütçeli bir şaka geliyor


Tiyatro ve Sinema dünyasının iki ünlü ismi Kerem Alışık ile Yavuz Bingöl, “SASıN Film” adında bir yapım şirketi kurdu. Ünlü Türk yazarlarının eserlerini sinema perdesine taşımayı hedefleyen iki yakın arkadaş, ortaklık hikâyelerini Kelebek’le paylaştı...
? “SASıN Film”, adını Sadri Alışık’tan ve Yavuz Bingöl’ün kızı Sinem’den alıyor. Peki ortak bir Film şirketi kurma fikri nasıl ortaya çıktı?Kerem Alışık: Ben, bir film şirketi kurma konusunda çok geç kaldım. Bir okulum, bir tiyatrom var ama bir türlü sinema sektörünün içine giremiyordum. Oysa Sadri Alışık çatısı altında bir sinemanın olması kaçınılmaz bir durum. Yavuz’la Tiyatro yapmaya başlayınca, bunu çok sık konuşmaya başladık. Yavuz da bir yapım şirketi kurmayı istiyordu. “72. Koğuş”un tiyatro provaları devam ederken, Yavuz “Gel Kerem, bu 72’nin filmini çekelim” dedi. Düşündüm, çok iyi fikir olduğuna karar verdim ve ekibe “Arkadaşlar bu oyunun filmini yapmaya karar verdik” dedik. Bu kararımız doğrultusunda birlikte bir film şirketi kurduk.? Ortaklık anlaşması yarı yarıya mı?Yavuz Bingöl: Evet, kazanca da zarara da yarı yarıya ortağız. Sadri Alışık Kültür Merkezi’nin altındaki iki katı aldık. Oraya montaj ve dublaj stüdyoları kuracağız. Okulun öğrencilerinden de faydalanacağız. ? Ortak iş yapmak çok zordur...Y.B: Herkesin ya özel ya da iş hayatında bir kötü insan vardır. O kötü insanla ya çalışmak ya da evlenmek zorunda kalırsın. Kerem de ben de iyi insanlarız. Bu şansı kullanmak zorundaydık. ıki iyi insan bir araya gelince, bir şeyler yapmalı diye düşündüm. Ve iki iyi insan bir yola çıktık. Dürüstüz, vicdanlıyız, samimiyiz, kimsenin hakkını yemedik ama hakkımızı da yedirmeyiz. Kerem’in çok güçlü, geniş bir ailesi var. Benim duruşum da, tavrım da ortada. Bu gücümüzü birleştirmek istedik. BU ORTAKLIKTA ANNE ROLÜ BÜYÜK? Evet, bu birliktelik sinema sektörü adına hayırlı uğurlu olsun...K.A: Ben hem Sadri Alışık Tiyatrosu’nun hem de “72. Koğuş”un uğuruna çok inanıyorum. Bu yüzden ortak ilk film projemizin bu olmasını istedik. Y.B: Tabii burada anneleri göz ardı etmemek gerek... (Gülüyor)? Aaa evet, ikiniz de annenize çok düşkünsünüz. Annelerin bu ortaklıkta katkısı nedir? Y.B: ıkimizin bir araya gelişinde Çolpan ılhan’ın ve benim annemin çok büyük katkısı vardır. Mesela benim annem, “Onu evladım gibi görüyorum, onunla yürü, başarılı olursun” dedi.? Çolpan Hanım, Yavuz’la ilgili ne söyledi Kerem?K.A: Annem Yavuz’la Dizi yaptığı için, onu çok daha iyi tanıyor. Annemin Yavuz’u çok sevdiğini biliyorum. Ben Yavuz’un annesiyle tiyatroya geldiğinde karşılaştım. Sanki yıllardır tanışıyor gibiydik. O kadar sıcak bir enerji oldu ki aramızda, bizim bir araya gelmemizde bu enerjilerin de mutlaka payı olmuştur.? SASıN Film olarak bir misyonunuz olacak mı?K.A: Tabii ki olacak. Mesela Yaşar Kemal, Kemal Tahir, Nazım Hikmet’in yanı sıra yeni dönemden Buket Uzuner gibi yerli yazarların edebi eserlerinden her yıl bir film yapmak istiyoruz.Y.B: Kerem, tiyatrosunda hep yerli yazarların edebi eserlerini sahneye koyuyor. Böyle bir misyonu var. Bizim derdimiz de Kerem’in tiyatroda yaptığını, sinemaya taşımak.72. KOğUş’UN FıLMı SONBAHARDA VıZYONDA? Ortaklar arasında zaman zaman kavga da olur, ki para her zaman kavga sebebidir...Y.B: Evet ama ikimizin de parayla işimiz olmadı. Kerem’in çok büyük hırsları olsaydı, Sadri Alışık Kültür Merkezi, bugün Beşiktaş Kültür Merkezi gibi olurdu. Biz her zaman mesajı olan bir şirket olacağız. Abuk sabuk bir film yapıp da, “Bu filme 3-4 milyon kişi gelir, para kazanırız, yapalım” derdinde değiliz.? Yani gişe filmi yapmanın derdinde değilsiniz...Y.B: Mutlaka gişe filmi de yapacağız ama bir denge oluşturacağız. Derdi olan filmler çekmeye çalışacağız.K.A: “72. Koğuş” tamamıyla sanat filmi gibi görünse de o denklemi kuracağız, yani gişesi de olacak. ? “72. Koğuş”un filmi ne zaman çekilecek?K.A: Mayıs gibi. Biket ılhan çekecek. 2010 sonbaharında da vizyona girecek.
YILMAZ’A BÜYÜK BÜTÇELı BıR şAKA YAPACAğIM
? Yavuz, Yılmaz Erdoğan’ın sana yaptığı şu şakanın aslını anlatır mısın?Yavuz Bingöl: Yılmaz’ın Catherine Deneuve hayranı olduğunu biliyordum. Bundan bir yıl önce Bosna Hersek’e gitmiştim. Nuri Bilge Ceylan ve Zeynep Özbatur’la oturuyorduk. O gün Yılmaz’la bir telefon trafiğimiz oldu. O sırada da yanımızda tercümanlık yapan bir kız vardı. Yılmaz’la konuşurken aklıma muziplik geldi ve “Yılmaz bak yanımda Catherine Deneuve var” deyip, telefonu o tercümana verdim. Kız, Catherine Deneuve gibi Yılmaz’la konuştu. şaka olduğunu öğrenince Yılmaz “Bunun acısını senden çıkarırım” dedi, konu kapandı. Aradan tam bir yıl geçti...? Tabii siz her şeyi unuttunuz...- Evet... Neyse, bir gece saat 02.30 civarında, cep telefonumda bir cevapsız arama gördüm. Bir baktım, Zeynep Özbatur. Yani Nuri Bilge Ceylan’ın yapımcısı... Sabah ararım dedim. Sabah kalktım, Sanem Altan aradı, “Yavuz’cuğum Nuri Bilge Ceylan’ın yeni filminde oynuyormuşsun” dedi. Öyle söyleyince kafam Zeynep’in aramasına takıldı. Sanem’den sonra Yılmaz’dan, “Gözün aydın köftehor, Doktor karakterini sen oynuyorsun” diye mesaj geldi. Ve tam bir hafta bu oyunu yedim. ? Sonra nasıl öğrendin?- Sonra Yılmaz’dan “Catherine Deneuve’e selam söyle” diye mesaj geldi ve anladım. (Gülüyor) Yılmaz’a fena bir şey düşünüyorum. Bu kez prodüksiyonlu, büyük bütçeli bir şaka yapacağım.
SONGÜL SADECE ARKADAşIM
? Kerem, Songül Öden’le Aşk yaşadığın doğru mu? ılişkinizi sakladığın için Songül’ün seni terk ettiği haberleri çıktı...Kerem Alışık: Songül Öden’i “Kadıncıklar” oyunundan beri tanıyorum. Songül benim arkadaşımdır, öyle yazıldığı gibi başlayıp biten bir şey asla olmamıştır. Biz duygusal anlamda bir şey yaşamıyoruz. Ama sıcak bir arkadaşlık ilişkimiz vardır. Bunun dışındaki Haberler gerçeği yansıtmamaktadır. Arkadaşlık ilişkimizin her zaman olduğunu, olacağını söyleyebilirim. Bundan sonra bu arkadaşlık ilişkisi içerisinde bizi bir yerlerde görebilirsiniz.
Ona büyük bütçeli bir şaka geliyor

ALTI YENİ FİLM VİZYONDA



Veda



Yönetmen : Zülfü Livaneli



Oyuncular : Sinan Tuzcu , Serhat Mustafa Kılıç , Dolunay Soysert , Özge Özpirinçci



Senaryo : Zülfü Livaneli



Tür : Biyografi, Dram, Tarih



Atatürk ve Salih Bozok’un Selânik’te çocuklukta başlayan arkadaşlıkları önce silâh arkadaşlığına, sonrasında cumhuriyetle birlikte aynı ideallerin peşinde yürüyen yarım asırlık dostluğa ve ölene kadar süren kardeşliğe dönüştü. Veda, Salih Bozok’un anlatımıyla, bu dostluğun, Atatürk’ün hayatının dönüm noktalarının, vatanı kurtarmak için ölüme meydan okuyan bir kuşağın komutanının hikâyesi.



FRAGMANI İÇİN TIKLAYIN



Cennetimden Bakarken



Yönetmen : Peter Jackson



Oyuncular : Mark Wahlberg , Rachel Weisz , Susan Sarandon , Stanley Tucci



Senaryo : Peter Jackson, Fran Walsh, Philippa Boyens, Kita



Tür:



Susie, 14 yaşında öldürülmüş ve cennete gitmiştir. Ölümünden sonra dünyada onsuz sürüp giden yaşamı, ortadan kayboluşuyla ilgili yorumlarını, ailesinin sevgili kızlarının Canlı bulunması umuduna sarılmasını ve katilinin cinayetten kalan ipuçlarını yok etmeye çalışmasını takip eder. İstediği herşey düşündüğü an yerine gelmektedir ama dünyada da hayat sürerken Susie’de bir şekilde o hayata dahildir.







FRAGMANI İÇİN TIKLAYIN



Eyvah Eyvah



Yönetmen : Hakan Algül



Oyuncular : Ata Demirer , Demet Akbağ , Salih Kalyon



Senaryo : Ata Demirer



Tür : Komedi



Hüseyin (Ata Demirer), Trakya’nın bir köyünde ninesi ve dedesiyle büyüyen bir delikanlıdır.



Hayatta iki büyük aşkı vardır: Klarnet çalmak ve Müjgan! Tam Müjgan’la da müzikle de hayatı mutlu mesut devam ederken, hiç beklemediği bir olay onu köyünden ayırır.



Seyircinin kahkahalarla izleyeceği macerasında Hüseyin’e İstanbul’da önce klarneti destek olacaktır sonra da şarkıcı Firuzan (Demet Akbağ).



İstanbul’un gece klüplerinde fırtına gibi esen ve albümü için heyecanla çalışan Firuzan’ın hayatı rengarenk ve bir o kadar da karışıktır. Hüseyin’le tanışınca ise hayatına hem kahkaha hem Macera dahil olacaktır.



FRAGMANI İÇİN TIKLAYIN



Nine



Yönetmen : Rob Marshall



Oyuncular : Penelope Cruz , Judi Dench , Daniel Day , Daniel Day Lewis



Senaryo : Federico Fellini, Anthony Minghella, Michael Tolki



Tür : Dram, Müzikal, Romantik



Yetenekleri ve Aşk hayatı çöküntüye uğrayan Yönetmen Guido, son filminin yapımından vazgeçmek üzeredir. Sıkıntılardan kurtulmaya çalışırken, bir sürü güzel kadınla kurduğu çalkantılı ilişkiler içinde kaybolur.



Metresi, karısı, ilham perisi, sırdaşı, cilveli bir muhabir, öğretici bir fahişe ve annesi ile hayatını paylaşan Guido, dibe yaklaşırken bir kurtuluşun peşindedir.



FRAGMANI İÇİN TIKLAYIN



Deli Dumrul: Kurtlar Kuşlar Aleminde



Yönetmen : Oğuz Yalçın



Oyuncular : Emir Benderlioğlu , Sema Öztürk , Mustafa Üstündağ , Arzu Yanardağ



Senaryo : Oğuz Yalçın, Fatih Yıldız



Tür : Dram, Komedi



Durul aslında özü sağlam, mert ve yiğit bir delikanlıdır ama yıllar önce sokak arasında tanımadığı, ağır yaralı birine yardım etmek isterken suç üstüne kalır. Cezasını doldurduğunda Eğitim çağı geçmiş, “hayatı ıskalamış” biridir artık. İçeride tek öğrendiği şey “delikanlılık raconu”dur. O halde hayatta var olabilmek için bu sermayeyi kullanmak farz olmuştur.



FRAGMANI İÇİN TIKLAYIN



Yenilmez



Yönetmen : Clint Eastwood



Oyuncular : Morgan Freeman , Matt Damon , Scott Eastwood , Langley Kirkwood



Senaryo : Anthony Peckham, Kitap:John Carlin



Tür : Biyografi, Dram



Film, Nelson Mandella’nın ülkesinde birliği ve beraberliği sağlamak için Güney Afrika Futbol takımı kaptanıyla yaptığı işbirliğinin hikâyesini anlatıyor. Yeni seçilen Mandela, milletinin ırk ve ekonomik nedenlerden dolayı ayrımcılığa uğradığını bilmektedir.



Mandela sporun uluslararası dili sayesinde insanları birleştireceğine inandığı için, 1995 Dünya Kupası’nda Güney Afrika futbol takımını destekler.


ALTI YENİ FİLM VİZYONDA

Dizüstü multimedya canavarı

Bütün multimedya dosyalarını ve Eğlence içeriklerini kolaylıkla idare etmek için bir dizüstü bilgisayara ihtiyaç duyanlar artık hiçbir şeyden taviz vermek zorunda kalmayacak. Yeni Sony VAIO F Serisi kullanıcısına Full HD videolar ve RAW görüntü dosyaları üzerinde çalışmak, Blu-Ray Disc™ sürücüsü ile Film seyretmek ve diğer işler için gerekli her şeyi sağlıyor.

VAIO F 16.4" (41.6cm) Full HD VAIO Display Premium ekranıyla film, Oyun ve kişisel medya koleksiyonlarını hayata taşıyor. Parlamayı engelleyici ekran %100 Adobe RGB uyumu ile bir dizüstü bilgisayarın görüntüleyebileceği en gerçekçi ve Canlı renkleri sunuyor.

Son Intel® Core™ i7 işlemci serisi (dört çekirdekli) sayesinde baş döndürücü bir multimedya performansı garanti eden VAIO F Serisi ayrıca, Blu-ray Disc yazıcı ve zorlu Video uygulamaların üstesinden kolaylıkla gelmek için 8 GB'lık DDR3 ana bellek taşıyor. CUDA™ paralel mimarisi ile 1 GB'lık GDDR3 VRAM belleğe sahip olan seri NVIDIA® GeForce® GT330M grafik kartı sayesinde gelişmiş 3D grafiklerin yanındaFull HD videoları çok akıcı şekilde ve kristal netliğinde oynatma olanağı sağlıyor.
Dizüstü multimedya canavarı

Yılın oyunu hangisi oldu?

British Academy of Film and Television Arts yani BAFTA ödül töreni geçtiğimiz günlerde düzenlendi.

Uncharted 2'nin pek çok ödül topladığı seremonide en iyi Oyun ödülü Batman: Arkham Asylum'un oldu. Aynı oyun, en iyi oynanış ödülünü de aldı.

Uncharted 2 ise en iyi aksiyon, orijinal Müzik, Hikaye ve ses kullanımı
ödüllerini topladı. Ama kategoriler oldukça fazla, mesela en iyi strateji en iyi multiplayer ödülleri oldukça şaşırttı.

İşte farklı kategorilerde BAFTA sıralamaları:

Aksiyon

* Uncharted 2: Among Thieves
* Assassin's Creed II
* Batman: Arkham Asylum
* Call of Duty: Modern Warfare 2
* inFAMOUS
* Left 4 Dead 2
Yılın oyunu hangisi oldu?

Panasonic in 600Hz 3D leri

Japon Teknoloji devi Panasonic, 2010 yılı VIERA NeoPDP, plazma ve LCD TV serilerinin piyasaya sürüldüğünü duyurdu.

Farklı ihtiyaçlara farklı çözümler sunan ve aralarında dev yeniliklerle donanmış ürünler de bulunan yeni VIERA serisinin NeoPDP özellikli G20 modeli Nisan ve Full HD 3D donanımlı VT20 modeli ise Mayıs ayında vitrinlerde yerini almaya hazırlanıyor. Spor, Sinema ve Oyun tutkunlarının evlerinde yer açtığı bu seriler, yüksek kaliteli görüntüyle yüksek verimliliği yepyeni bir boyutta harmanlıyor.

Panasonic, VIERA® Full-HD televizyonlar 2010 portföyünde yeni NeoPDP plazma ekranlarını kullanmaya başlayarak geleneksel plazma teknolojisini bir üst seviyeye taşıyor. Geniş ekranlı televizyonlarda net görüntü veren en son teknolojilerden NeoPDP, her pikselin sadece kendi ışığını kontrol etmesini sağlayarak enerji tasarrufuna büyük katkı sağlıyor. Ayrıca gözleri çok daha az yorduğu da, Almanya'daki Ludwig-Maximillians Üniversitesi tarafından yapılan Generation Research Program (GRP) araştırmasıyla kanıtlanan Panasonic NeoPDP teknolojisi, yenilikçi 600 Hz Alt-alan Sürücü teknolojisi sayesinde temel görüntü kalitesine yepyeni bir tanım getiriyor. Bu özelliklerin birleşimi NeoPDP teknolojisini televizyonda spor, Film ve oyun izlemek için ideal kılıyor.
Panasonic'in 600Hz 3D'leri

Dizi çekimleri karakolda bitti

İSTANBUL - Ataşehir Belediyesinden yapılan açıklamada, dün gece saat 02.30 sıralarında Film çekiminin yapıldığı Atatürk Mahallesi'nde oturan çok sayıda vatandaşın gürültü ve aşırı ışık nedeniyle belediyeye şikayet başvurusunda bulunduğu belirtilerek, bunun üzerine Başkan Yardımcısı Erol Dolu nezaretindeki zabıta ekiplerinin olay yerine gittikleri anlatıldı.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi Ulaşım Koordinasyon Merkezince alınan ve ilçe belediye başkanlıklarına gönderilen 08 Şubat 2010 tarih ve 2010/1-1 sayılı ''ana ve ara caddeler ile sokaklarda yapılacak her türlü film çekimi için çekimin yapılacağı ilçe belediye başkanlıklarından izin alınması zorunludur'' kararı gereğince, ''Yolu araç trafiğine kapatarak çalışan film ekibine yolun açılması uyarısında bulunulduğu ve çekim için izin alıp almadıklarının sorulduğu'' ifade edilen açıklamada, Dizi yapımcılarının gerek belediye, gerekse ilçe emniyet müdürlüğünden izin almadıklarının anlaşıldığı öne sürüldü.
Dizi çekimleri karakolda bitti

Bu da gülüş ün altın oranı

İSTANBUL - Gülüş tasarımı diş estetiğinde son yıllarda öne çıkan bir kavram. Gülüş tasarımında en başarılı sonuç, yüzyıllar öncesinden göze hoş gelen objelerin üzerinde varlığı kanıtlamış “altın oran” ile elde ediliyor.
Memorial Ataşehir Tıp Merkezi Diş Hastalıkları Bölümü’nden Dr. Dt. Ezel Yıldız Elmas, DNA molekülünde bile altın oranın gizli olduğunu söyledi ve 'Gülüş tasarımı' hakkında şu bilgileri verdi:
"Doğanın, dişlerin veya sanatın güzelliğini araştırmak istediğinizde ortak bir prensiple karşılaşırsınız. Bu ortak prensip evrensel bir ideal oranın olduğudur. Bir sanat objesinin iyi veya kötü oranlı olduğu, bir yüzün çok uzun veya kısa, oransız göründüğü konusunda kolayca anlaşmaya varırız. İlk çağlardan beri bilinen bu sihirli bağlayıcı oran, güzellikle ilgili bir fenomen olan ‘altın oran’ın ta kendisidir. Altın oran vücudun her bölgesi ve hatta çevremizde estetik olarak algıladığımız her Canlı ve cansız varlıkta da gözlenebilir. Beğendiğimiz bir Film yıldızında, kelebekte, papağanda, DNA molekülünde, hatta sevdiğiniz bir arabada bile altın oranlar gözlenir. Oran, genellikle büyükle küçük arasındaki ilişkiyi ifade eder. Gülüş tasarımında da altın oranı kullanmak kaçınılmazdır.
GÜLÜŞÜNÜZ ALTIN ORANLAR HESAPLANARAK TASARLANIYORYüzdeki tüm organlarla dişler arasında bir uyum ve ölçek oranı vardır. Bu oranlar sadece dişlerin genişliğini kapsamaz aynı zamanda dudaklar ve ağız dikey yüksekliğini ve buna bağlı yüz yüksekliğini de kapsar. İnsan yüzündeki estetik algılama birçok organın uyumuna bağlıdır. Ancak çoğunlukla güzel ve içten bir gülümsemenin şekilli bir burundan çok daha pozitif bir etki oluşturduğunu söyleyebiliriz.
YÖNTEM YENİ, SIRRI YÜZ ESKİÜst ön dişler estetiği belirlemede önemli rol oynar. Yüzdeki birçok organla orantısı olan bu dişler aynı zamanda alt üst çene arasındaki ileri geri ilişkiyi de belirler. Bu dişlerin eksikliğinde rehber olarak yüzün ve ağzın diğer organları alınır.
Altın oran ilk kez MÖ. 500 yılında Pisagor tarafından tanımlanmıştır; ancak altın oranın altın oran dikdörtgenini kullanarak kumpas ve cetvel ile nasıl belirleneceğini MÖ 300 yılında Öklid göstermiştir. En basit şekliyle altın oranı, düz bir çizginin altın oran pergeli ile bir büyük bir de küçük parçaya bölünmesi şeklinde algılayabiliriz.
KİŞİYE ÖZEL ALTIN ORANLARDiş hekimi sadece gözlem ve kayıt alma şeklinde gerçekleştirdiği muayene ile kişiye özel altın oranları belirler. Dünyada estetik görünüme sahip binlerce ağız üzerinde yapılan ölçümler belirli sabit değerlerin ağız ve yüz denkleminde ortaya çıktığını gösterir. İşte bu sabit değerler, dişler için de aynıdır ve altın oran olarak tanımlanır.
Gülüş tasarımında altın oran hesaplaması, hastanın yüzünde ve dişleri üzerinde birtakım özel ekipmanlar sayesinde gerçekleştiriliyor. Uygulama yalnızca diş kliniğinde yapılabiliyor, kolaylığı, kişiye ağrı ve acı hissettirecek herhangi bir müdahalede bulunulmaması ve pratikliği ile dikkat çekiyor.
ALTIN ORANDA ESTETİK GÜLÜMSEME DEĞERLERİAltın orana göre yan kesici dişler 1 birim kabul edilirse, üst ön kesici dişin yan kesici dişten 1, 618 oranında büyük olduğu görülür. Yan kesici diş diğer yanında bulunan köpek dişinden 1,618 kat daha fazla gülümseme sırasında görünür. Aynı şekilde köpek dişi 1,6718 oranında fazlaca 1 küçük azı dişinden fazla görünmelidir. Üst ön 6 kesici dişin, alt ön kesici dişlere oranı da aynı rakamı vermektedir. Her diş kendi içinde kıyaslama yapıldığında aynı rakama ulaşılır. Gözün uzunluğu ile gülümseme sırasında ortaya çıkan mesafe oranlandığında da aynı rakama ulaşılır.
Aslında ulaşılan bu oran vücudun, yüzün hatta dişlerin arasında yapılan ölçümlerden elde edilen bir sabittir. Önemli olan yüzde bu tip oranların varlığıdır. Kişi veya hekim estetik bir gülümseme için ne kadar kişisel bilgi birikim ve değerlendirmelerini kullansa da bu durum kişisel değil, aslında matematikseldir. Doğru uzunlukta dişler yapılarak doğru mesafe oranlarıyla çalışılarak kişinin kendi üzerindeki estetik algısı ve beklentisi risksiz şekilde planlanır.
YENİ BİR GÜLÜŞ İÇİN...Bu ölçümler her ne kadar Bilgisayar ve fotoğraf üzerinde yapılabilse de en sağlıklısı, kayıtların hasta ve hekimin yüz yüze, özel ölçüm pergelinin kullanılması ile elde edilen şeklidir. Bu ölçümleri diş hekimi ve diş hekimliği teknisyeni değerlendirir ve kişiye özel gülümsemeyi dizayn ederek, “yeni gülüş” diş hekimi tarafından hastanın onayına sunulur.
Ortaya çıkacak olan yeni gülüşünü kişi hayal etmekte zorlanabilir. Bu konuda güvensizlik ve huzursuzluk yaşayabilir. Böyle durumlarda operasyona başlamadan diş rengindeki malzemelerle mock-up (geçici model) çalışması yapılır. Mock-up ile kişinin dişlerine dokunulmadan, bittiğinde nasıl bir görünüm vereceği kabaca belirlenmiş olur. Kişi dilerse tedaviye karar verir ya da tedaviden vazgeçebilir.
YUVARLAK YÜZE UZUN, UZUN YÜZE OVAL DİŞGülüş tasarımına başlarken tüm ölçümlerin altın oranlara göre belirlenmesi kişinin yüz tipi, cilt rengi, yaş ve cinsiyetine bağlı kriterlerin değerlendirilmesi gerekir. Genellikle kare veya yuvarlak yüzlü kişilerde diş formları kare veya yuvarlak, uzun yüzlü kişilerde diş formları da uzun olur. Klasik diş hekimliğinde bu benzerlikler korunmaya çalışılarak restorasyon yapılır. Bazen estetik yönden bir şeyleri değiştirmek istediğinizde bu benzerlikleri tersine çevirerek farklı ifadeler veren diş yapıları ile elde edilebilir. Örneğin uzun yüzlü bir kişiye dikdörtgen formda uzun dişler yapılırsa yüzü olduğundan da uzun görünebilir. Böyle kişilere oval veya daha geniş formlar denenerek yüzdeki hoş olmayan uzunluk kamufle edilebilir. Yine yuvarlak yüzlü bir kişiye daha ince uzun formda dişler yapılarak yüzünün daha ince görünmesi sağlanabilir. Ancak unutmamak gerekir, tüm bu işlemler yüzde yapılacak ölçümlere ve altın oranlara göre planlanmalıdır.
SERT YÜZ İFADESİ DİŞLERLE YUMUŞARSert ifadeli bir bayan yüzü dişlerin şekli değiştirilerek yumuşatılabilir ya da çocuksu ve masum ifadeli erkek yüzü diş şekilleri değiştirilerek ifade daha maskülen hale getirilir. Arzu edilen sonuçlara ulaşabilmek için erkek ve bayan dişleri arasındaki boyut ve şekil farklılığını doğru kullanmak gerekir.
YÜKSEKLİK KISA OLURSA KİŞİ YAŞLI GÖZÜKÜRGüzel bir gülümsemeyi hedefleyen gülüş estetiğinde ağzın dikey boyut yüksekliği önemlidir. Dinlenme halinde alt çene ve üst çene arasındaki mesafe ağız yüksekliğini belirler. Bu yükseklik yetersiz ise dudaklar büzüşür, kişi olduğundan daha yaşlı gözükebilir. Bu yüksekliğin fazla olması da dişlerin normalden fazla görünmesine sebep olur ve estetiği bozar. Tamamen dişsiz olan kişilerde çiğneme düzlemini oluşturmak oldukça zor ve önemli bir işlemdir. Doğru planlanmış bir protez tasarımında hasta yaşına ve cinsiyetine uygun güzel bir gülümsemeye sahip olurken; istediği gıdayı rahatça tüketebilir, çiğneme kalitesi artar.
ESTETİK MÜDAHALE DE GEREKEBİLİR60 yaşındaki bir bayan veya erkekle, 25 yaşındaki bir bayan ya da erkeğe standart bir gülüş tasarımı yapılamaz. Dişlerin boy ve oranları yaşa bağlı değişir. Unutmamak gerekir ki dişlerin şekil ve uzunlukları ile kişinin gençleşmesi mümkündür ancak 60 yaşındaki bir yüze 25 yaş dişleri yerleştirilemez. Mutlaka bu tip hastalarda estetik cerrahisi ile cilt, dudak, yanak, çene altı ve göz çevresi desteğine de ihtiyaç duyulacaktır. Böyle durumlarda estetik cerrahla diş hekimi birlikte de operasyonlara girmektedir.
KULLANILAN YARDIMCI TEKNİKLERPorselen laminat venerler: Dişlerin üst yüzeylerine yapıştırılan ince poselen yapraklar, estetik diş hekimliğinde en çok kullanılan tekniktir. Dişten çok az madde kaldırarak ya da hiç madde kaldırmadan restorasyon uygulanmaktadır. Bu sayede mevcut diş dokusu korunur, sistem ışığı ideal yansıtabildiği için görüntüyü doğal dişten ayırmak mümkün değildir. Beyazlatma sistemleri: Kişinin doğal diş renginin daha beyaz ve ışıltılı olmasını sağlar. Travma, yaşlılık ve çeşitli ilaçlarla meydana gelen kalıcı renklenmeleri ortadan kaldırabilir. Estetik restorasyonlar: Çürük dişlerin doldurulması ve eskimiş renkleşmiş dolguların yenilenmesi, mineye uyumlu ve aynı renkte gelişmiş kompozit ve seramik (porselen) materyaller ile sağlanır. Metal desteksiz tam porselen venerler: Dış görünümü ve diş sağlığını geliştirmek amacıyla çok hasarlı ya da daha önceden kesilmiş dişlere uygunlanmaktadır. Kozmetik düzenleme: Mine plastisisi olarak da adlandırılan işlemde, diş yapısından kaynaklanan şekil bozuklukları, dişlerin mine dokusunda yapılan minimal ve özel aşındırmalarla düzenlenir.
Bu da 'gülüş'ün altın oranı

Twitter da bile güzel yazıyor

İSTANBUL - Son ayların en popüler mecralarından sosyal paylaşım sitesi Twitter, birçok ünlü sanatçı, gazeteci, oyuncunun yanı sıra edebiyatçıların da uzak duramadığı bir alan. Ve çoğu burada yazdıklarıyla kimi zaman twitt'lemenin ötesine geçerek alıntı yaptıracak kadar güzel şey yazıyorlar.
Biz de, daha önce takip ettiğimiz isimlerden, edebiyatın ve çağdaş tiyatronun en önemli yazarlarından Özen Yula'nın Twitter'daki sayfasına girdik, hoşumuza gidenleri derledik. Ortaya çıkan elbette bir bütün oluşturmuyor ama güzel bir toplam olduğu kesin...
- "Ay tedirginliği" diye bir şey varmış. Yörüngesinden saparmış ay her döndüğünde. Buna denirmiş. *
- Bazen uzaklık gerekir insana. Kentinden, yurdundan, evinden, ait olduğu yerden hattâ kendisinden bile uzakta olmalı insan. O kadar ki yenilensin!
- Durmamız gereken yeri asla bilemiyoruz. Hayatta nerde durmamız gerektiğinden kaldırımda durup beklenecek yere kadar! Öğrenemiyoruz da!
- Nazan Öncel ne kadar iyi ve hakiki bir şarkı sözü yazarı. Bazen samimi, bazen bu ne biçim şarkı dedirtiyor. Ama dinledikçe başka bir ruh hali.
"...Hoş tutmazsan, iyi bakmazsan, alakadar olmazsan, yalnız uyur yalnız uyanırsın artık!.." Nazan Öncel... Doğru söz gene!
- "Tanrı isteseydi Asya ile Avrupa İstanbul'da kavuşurdu birbirine. Bir bildiği var ki ayırmış kıtaları. Ne diye zorluyoruz şartları?"
- Kalbi kırık çok insan var. Kimse kalp kırıklığından ölmüyor; yavaşlıyor biraz, sızısı diniyor. Sonra yoluna devam ediyor. Adına hayat diyorlar!
- Güneşli ama soğuk bir gün bir Amerikan şehrinde. TV'de Matrix Maratonu var. 3 Film, dışardaysa hayat. Göl buz tutmuş. Serin bir rüzgâr esiyor. Göl!
- "İyi zamanlarımız oldu. Karmaşık bir devrin çocuklarıydık ama, hatırlayınca burnumuzun direğini sızlatan anlarımız oldu. Hayat denen mucize!"
- Dört bölüm "Altın Kızlar"ı üst üste çakınca bir şeyi kalmıyor insanın. Gerçekten denedim, gördüm.
Özen Yula'nın Twitter sayfasından.
- Deniz kıyısında huzurlu, mutlu bir son bekliyor herkes. ama kimse o sonu hak edecek gibi yaşamıyor. belki de bu yüzden hep şaşkın ölüyoruz.
- Bir şehrin bütün sokakları aynı insana çıkıyorsa bunun adı aşktır.
- Her şey geçer, Aşk bile. Bir ince sızı kalıyor, kalsın! İçinde sızlayan o yer, bir zamanlar ve belki halen insan olduğunu hatırlatır! Evladır!
- "Yanıyorum, yanıyorum, ateşi körükle!/ Boğuluyorum, beni denizin en derinine sürükle!" Rembetiko filminden çok sevdiğim bir şarkı sözü!
- Picasso demiş: "Bütün çocuklar sanatçıdır ama asıl mesele bunu büyüdükten sonra da sürdürebilmekte!" Bunca az harfle bu kadar ağır söz! Helal!
'Twitter'da bile' güzel yazıyor

İncil den çok satmayı hak ediyor

İSTANBUL - Trainspotting: 1. Britanya’da tren gözlemciliğine verilen isim; bir çeşit hobi. 2. Irvine Welsh’in dünyada büyük ilgi gören ve Yönetmen Danny Boyle tarafından sinemaya da uyarlanan; hayatın vaatlerinin sıfırdan az olduğu bir yerlerde köklere, seçimlere ve engebeli coğrafyalarda dolambaçlı ilerleyen rotalara dair karanlık, dürüst ve sarsıcı romanı.
Trainspotting, dibe vurmaktan çekinmeyenlerin öyküsü. Kısa ve hayal kırıklıklarıyla dolu hayatların baştan kabulü… Trainspotting, şimdi ve her zaman, bir iş-bir eş-bir yuva masallarıyla doymaktansa hayatın gerçekleriyle aç kalmayı seçenlerin gün sonu özeti.
Bugüne değin yazılmış en iyi kitap! İncil’den çok satmayı hak ediyor. – Rebel, Inc.
Yaşamlarını kariyerleri ya da ilişkileriyle anlamlandırmaya çalışanlara inat, bambaşka bir şeylerin üzerine şeytan arabalarıyla tam gaz gidenlerin çarpıcı, unutulmaz, kafası güzel ve hazmı zor hikâyesi Trainspotting.
'BEN HAYATI SEÇMEMEYİ SEÇİYORUM'''Hayat sıkıcı ve anlamsız. Büyük umutlarla başlıyoruz, sonra çuvallıyoruz. Hepimiz bir gün büyük sorulara cevap bulamadan öleceğimizi keşfederiz. Hayatımızın gerçeğini farklı biçimlerde yorumlayacak dolambaçlı düşünceler geliştiririz, bedenimizle büyük şeylere, gerçek şeylere dair kayda değer bir bilgiye uzanmaksızın. Aslında, kısa ve hayal kırıklıklarıyla dolu bir hayat yaşar, sonra da ölürüz. Kendimizi her şeyin tamamen anlamdan yoksun olmadığına inandırmak için hayatlarımızı bokla doldururuz; kariyerle, ilişkiyle falan...
… Bizi seç. Hayatı seç… Çamaşır makinesi seç, Araba seç, bir kanepeye oturup ağzına berbat şeyler tıkıştırarak beyin uyuşturucu ve ruh çökertici aptal Televizyon programları seyretmeyi seç. Bir huzur evinde üzerine sıçıp işeyerek çürümeyi, bencil ve kafayı yemiş çocukların için bir utanç kaynağı olmayı seç. Hayatı seç.
İyi de, ben hayatı seçmemeyi seçiyorum.''
Romanın Sinema uyarlaması da kısa sürede kültleşti.
LONDRA'NIN ÇAĞRISINA KULAK VERDİ1958 yılında İskoçya’nın Edinburgh şehrinde doğan Irvine Welsh, 16 yaşında okulu bırakarak Londra’nın çağrısına kulak verdi ve yeni yeşermekte olan punk hareketine katıldı. Londra’nın ardından Edinburgh’a geri döndü ve ara verdiği eğitimini tamamladı.
Irvine Welsh, Britanya’nın en iyi yazarlarından biri. – Nick Hornby
Büyük satış beklentileri olmaksızın yayımlanan Trainspotting, Welsh’i Britanya’da ve tüm dünyada üne kavuşturdu. Welsh’in eleştirmenlerden de tam not alan bu kült romanı, prestijli Edebiyat ödülü Booker jürisinin bazı mensuplarını rencide ettiği gerekçesiyle adaylar listesinden çıkartılmış olmasıyla da biliniyor. Roman, ünlü yönetmen Danny Boyle tarafından sinemaya aktarıldı ve sansasyonel etkisiyle doksanlı yıllara damgasını vurdu. Trainspotting, sinemanın yanı sıra tiyatroya da uyarlandı ve Türkiye'de de sahnelendi.
Irvine Welsh, on yıllardır Britanya edebiyatının başına gelmiş en iyi şey. – Sunday Times
Kısa Film yönetmenliği ve prodüksiyon da yapan Welsh, evli ve İrlanda’nın Dublin kentinde yaşıyor. Diğer kitaplarından bazıları şöyle: Marabou Stork Nightmares, Filth, Crime ve Türkiye'de de yayımlanmış olan Porno (Stüdyo İmge, 2002,) Olağanüstü, Üç Kimyasal Roman (Stüdyo İmge, 2003,) Büyük Şeflerin Yatak Odası Sırları (Say Yayınları, 2007,) Tutkal (Say Yayınları, 2008.)
'İncil'den çok satmayı hak ediyor'

Eksi 80 derecede GDO karşıtı bir kahraman

İSTANBUL - küresel ısınma sonrası karlar ve buzullarla kaplı bir dünya, Tilki diye anılan paralı bir asker ve doğal besinlerin tükendiği bu dünyada petrolden bile kıymetli olan tohumlara ulaşmaya çalışan gruplar...
Yalçın Didman yazıp-çizdiği 'Ayılı Adam'da bir yandan sıkı bir Macera anlatıyor bir yandan da çevresel sorunları merkezine alarak güçlü bir eser ortaya çıkarıyor.
Kuzey Avrupa gezilerinden ve karlı zirvelere bizzat yaptığı yolculukları da hikayesine katan Didman, Rodeo etiketiyle çıkan 'Ayılı Adam'ı ntvmsnbc'ye anlattı.
Küresel ısınmayla, GDO'lu (Genetiği Değiştirilmiş Organizma) ürünlerle, güncel konularla ilgili, hatta bu temaları merkezine alan bir çizgi Roman ‘Eksi Seksen’. Bu bakımdan çıkış noktanızı sormak istiyorum. Yani, başlamadan önce aklınıza ilk gelen resim neydi?Çevreyi düşünerek başlamamıştım aslında. Kuzey halkları, Yakut Türkleri, İnnuitler (Eskimolar) gibi Enteresan topluluklara dair otantik bir çalışma yapmak geçiyordu içimden. Binlerce yıldır zorlu iklimlerde yaşayan insanların kültürel ortamlarını ve hayatta kalma mücadelelerini post-apokaliptik bir bilim-kurgu ortamına taşımaktı niyetim. Söz konusu zorlu koşulların yakın gelecekte tüm dünya için söz konusu olabileceği fikri belirdi aklıma. Doğal kaynakların sorumsuzca israfı, er geç dünyayı topyekün böyle bir potaya sokacaktı... Ben 90'ların başında konsepti geliştirirken, küresel ısınma konusu bu denli popüler değildi.
‘Ayılı Adam’ ‘insanlığın sonu’ hikayesi... Bu bakımdan karamsar ama öte yandan özellikle baş karakteri sebebiyle umut vaat eden bir hikayeye de dönüşebiliyor. Bu denge çizgi romanın ana izleğini oluşturuyor diyebilir miyiz? Kimi insanlardaki umursamaz tavra ve bencilliğe sahip, paranın emrinde bir karakterimiz var. Fakat böyle yaparak dünyaya ve insanlığa zarar verdiğinin farkına varınca, içsel bir dönüşümle, duyarlılığını harekete geçiriyor... Evet, karakterin içsel dönüşümü hikayenin kırılma noktalarından.
GÜNÜMÜZ İNSANI GÜNÜ KURTARMA PEŞİNDEAlt metinlerini de hikayeye katan, göndermeleri bol bir çizgi roman 'Ayılı Adam'. Bundaki en önemli etkenin hikayenin güncel olması mı?Evet. Günümüz insanında pek kalmamış olan “hayata anlam katma arayışı”, hikayedeki karakterlerin bazı diyaloglarında açığa çıkıyor. Felsefi temeli olmayan, günü kurtarma derdindeki insandır günümüz insanı. Zaten çevresel problemlerin ortaya çıkışında da bence bu ruhani boşluğun katkısı var.
Dolu dolu içeriğine rağmen aksiyonu hiç aksamayan bir çizgi roman. Bu, çizgi romanın genel prensipleriyle mi alakalı yoksa yazıp çizerken aksiyon hep kafanızda mıydı?Çizgi roman türünün ruhunda sürükleyici bir aksiyon olması gerektiğine inanırım. Kurgulanması uzun süreçlere yayılmış olan bu macerada, okurun merak ve heyecanını her daim diri tutmak gerekiyordu. Böyle olması, eserin görsel boyutunu da renklendiriyor. Enteresan hareketler, mekanizmalar, mizansenler devreye giriyor.
ÇEVRESEL TEHDİT KARŞISINDA İMTİYAZLAR...Hikayeyi karşıtlıklar üzerine kurduğunuzu söyleyebilir miyiz? İnsan isimli hayvan, 'Tilki' lakaplı adam, duyarlı bir hikaye, paralı bir asker, kahramana ihtiyaç duyan bir dünya ve bir anti-kahraman… Özde, bütün hikayeler karşıtlılıklara dayanır. İyinin kötüyle mücadelesine bilinmezlikler eklenince, sallantıda dengeler oluşuyor... İnsan ve hayvan arasındaki isim değişmecesi planlı bir şey değildi. Fakat, çevresel tehdit karşısında herhangi bir türün imtiyazı kalmadığına da işaret ediyor. Zaten bizim bu maceranın zorlu coğrafyasında, insanların hayvanlarla ilişkisi, aralarındaki dostluk ve kaynaşma çok sağlamdır hep.
Yalçın Didman
Hikayede belki de tek zayıf kalan yön Tilki ile Simonet arasındaki ilişki olabilir. Çünkü okurken, hikayenin onlar arasındaki daha güçlü bir ilişkiye ihtiyacı varmış gibi geldi… Bunu geri planda bırakmak bilinçli tercihiniz miydi? Yoksa böyle bir hikayede bunu beklemek çok Hollywood-vari, Romantik bir şey mi olur? Duygusal boyut, az önce bahsettiğimiz kesintisiz aksiyona sekte vurabilecek bir şeydi. Ayrıca bu ilk macera zaten hayli uzun oldu. Anlatılması kaçınılmaz olan şeyler arasına romantizm sıkıştırmaya çalışmak, o duyguyu da hak ettiği kuvvette anlatamamak sonucunu doğurabilirdi. Bir diğer faktör de, Tilki lakaplı kahramanımızın, duygusallığa fazla prim vermeyen bir karakter olması. Onu diri tutan, önündeki somut problemlere konsantrasyonunu sağlayan şey de bu zaten.
Bilimsel gerçeklere referans verseniz de hikayenin ve çizgi romanın estetiği daha çok distopik, apokaliptik hikayeleri, filmleri hatırlatıyor. Bu anlamda Bilimsel gerçeklerin çizgi romanda nasıl bir işlevi olduğunu düşünüyorsunuz? Bu Hikaye içerisinde bilimsel gerçeklerin ağırlığı var tabii. Çizgi romana taşımak istediğim şeyler, genç neslin bilime ilgisini körüklemek için kullandığım unsurlar mevcut. En az çizgi romanlar kadar heyecan verici olan bilimsel gelişmelere yönlendirmek istiyorum onları. Takip eden için, Bilim dünyasında her gün yeni bir macera çıkıyor ortaya, yeni bir doğum oluyor. İlk Ayılı Adam kitabının isminin neden Eksi Seksen olduğu bile, arı sularda nadiren rastlanan bir durumun bilimsel açıklamasıyla ilgili.
Didman'ın, 'Ayılı Adam'ın dünyasını yaratırken en büyük referansı yaptığı geziler olmuş...
Hikayenin özünde küresel iklim değişikliği var. Bu değişiklik yakın zamana dek sadece bir teoriydi belki, fakat sıcak (bir yandan da soğuk) gelişmelerle yazık ki artık tartışılmaz bir gerçek: Şimdiye kadarkilerden çok daha büyük bir buzul kitlesinin Antarktika'dan koptuğu, geçtiğimiz haftalarda Türk basınında bile (!) anasayfa haberi oldu. Ve bu, Okyanus akıntılarını etkileyerek, bizim hikayemizdeki realitenin uzun vadede gerçekleşmesine sebep olabilecek bir durum. Yok eğer uzun değil de kısa vadede sebep olursa, Ayılı Adam konsepti başlıbaşına 'gerçekleşmiş bir kehanet' e dönüşür, ki bunu hiç istemem... Bir de tohumlar meselesi var tabii: Eksi Seksen'in lokomotif unsuru olan doğal tohumlar artık o kadar azaldı ki, Türkiye'de bile bu konuda bir telaş başladı. Çok süt veren ineklerin veya dev domateslerin değil, soğuk veya kurak iklimde bile ürün verdirecek genlere sahip tohumların peşinde artık dünya. 'Dayanıklılık' temel kriter... Türkiye, vaktiyle hor gördüğü dayanıklı tohumlarının kıymetini geç de olsa anlamaya başlıyor.
'MODERN' Dünyanın GERİLİMLİ KAOSU...Kitabın arkasında da yer alan gezileriniz, anılarınız çizgi romandaki dünyanın yaratım sürecinde ne kadar etkili oldu? Özellikle soğuk ve karlı dünyayı yaratmanızda etkili olan şeylerden bahsedebilir misiniz?Laponya'dan Kaçkarlar'a kadar çeşitli coğrafyalara yaptığım geziler, karlı, soğuk ortamlara dair nüansları yakından tanımamı sağladı. Anlattığım hikayedeki fiziksel ortam, avcılık ve gezi tutkusu sebebiyle gençlik yıllarımdan beri girip çıktığım bir ortamdır. Kuzey Avrupalıların karda kullandığı araçlar dahil, görüp denediğim hemen her şey bir biçimde Ayılı Adam'ın dünyasına sızdı. Sözde 'modern' dünyanın gerilimli kaosundan uzaklaşmak için ille de yaz mevsimini bekleyenlerden değilim.
‘Ayılı Adam’ çevreci bir kitap? Fakat didaktik olmayan bir hikaye... Bilgiçlik taslayan bir tavır, çizgi roman içinde güzel durmaz. Ayrıca, ipin ucunu kaçırıp yanlış ifadelere kaymak riskini de taşır. Özellikle bilim konusunda, haddi aşmamak lazım. İklime dair bir araştırma yazıyormuşçasına bilimsel dil kullanmak olmazdı. Bütün mesele, merak uyandırmak. Didaktik bir tavır ise bunun tam tersini yapıp, okuru soğutabilir.
'Ayılı Adam'dan bir kare.
2001'DEN JACQUES COUSTEAU'YAGezileriniz, anılarınız ve bilimsel bulgular dışında görsel referanlarınız nelerdi? Genel çizgi roman kariyerimden bahsedecek olursak, sinemadan tabii ki referanslarım oldu. Örneğin, bu kitapla direkt bağlantısı görülmese de, beni en çok etkileyen '2001: uzay Macerası'dır. Bu temaları tercih etmemde, Jack London ve Jules Verne'in romanları da çok etkili olmuştur. Tabiat içindeki mücadeleleri bizzat yaşayıp edebiyata taşımış olan Joseph Conrad, deniz maceralarıyla, Afrika maceralarıyla, özel yaşamıyla ve Keşif gezileriyle beni çarpmıştır. Narcissus'un Zencisi isimli kitabına hayranımdır Conrad'ın...
Eksi Seksen'in görselliğinden bahsedecek olursak, Sessiz Dünya ve Beyaz Dünya gibi, ta çocukluğumda seyrettiğim Jacques Cousteau belgesellerine varana dek çok sayıda Film etkili olmuştur. İlkokul çağımda, Televizyon yokken, Adapazarı'ndaki öğretmenlerimiz bizi okulca Sinema salonlarına götürüp bu belgeselleri izletirlerdi.
İLGİLİ HABER
Okyay: Klasik korkusu çizgi romanla bitecekÇizgi Roman Klasikleri'nden 'Madam Bovary'Çizgi Roman Klasikleri 'Dava' ile devam ediyorMacbeth ve Dava’nın ardından FrankensteinÇizgi Roman Klasikleri'nden 'Suç ve Ceza'Bram Stoker korkutmaya devam ediyor 'İnce Memed' çizgi roman olsun
Eksi 80 derecede GDO karşıtı bir kahraman

Kitap fuarı sırası Bursa da

BURSA - Tüyap Bursa Fuarcılık Anonim Şirketi tarafından Türkiye Yayıncılar Birliği işbirliği ile düzenlenen Bursa 8. kitap Fuarı 27 Şubat-7 Mart tarihleri arasında Tüyap Bursa Uluslararası Fuar ve Kongre Merkezi’nde gerçekleştirilecektir.
Yaklaşık 220 yayınevi ve sivil toplum kuruluşunun katılımıyla düzenlenecek Bursa 8. Kitap Fuarı’nda söyleşi, panel, Şiir dinletisi ve çocuk etkinlikleri gibi 90’a yakın etkinlik gerçekleştirilecektir.
Okur ve Yazar Buluşmaları Fuara katılacak yazarlar server Tanilli, İnci Aral, Sunay Akın, Üstün Dökmen, Adnan Binyazar, Ataol Behramoğlu, Ahmet Telli, Erdal Atabek, Sennur Sezer, Adnan Özyalçıner, Haydar Ergülen, Özcan Karabulut, Cemil Kavukçu, Canan Tan, Mine Soysal, Ercan Karakaş, Şükran Soner… gibi pek çok değerli yazar, Şair ve Bilim insanı etkinliklerde yer alacak. Dokuz gün süresince imza günleri ve etkinliklerde 600 yazar Bursa’lı okurıyla buluşacak.
Kitap Fuarı kapsamında 7 Mart Pazar günü TÜYAP ve Nilüfer Belediyesi Kent Konseyi Kadın Meclisi ortak etkinliklerle 8 Mart Dünya Kadınlar Günü kutlanacak. Gün boyu sürecek etkinlikler panel, belgesel Film gösterimleri, söyleşi ve Sevgi Korosu’nun seslendireceği bir dinletiyle sona erecektir.
Kitap fuarı sırası Bursa'da

Marilyn ölüme giden yolu kendi seçmişti

İSTANBUL - Marilyn ölüme giden yolu ve bu yolda ona eşlik eden kişiyi kendi seçmişti; psikiyatri Ralph Greenson.
Marilyn Monroe ile psikanalisti Ralph Greenson’ın arasında 1960 Ocak’ından, 4 Ağustos 1962’ye kadar Freud’cu psikanaliz yönteminin sınırlarını aşan bir ilişki yaşanır. Marilyn’in rol yapması, ayakta kalabilmesi, sevebilmesi ve ölmemesi için Hollywood psikanalisti Greenson’a ihtiyacı vardır, neredeyse her gün ve her gece. Greenson tüm Dünyanın beraber olmak istediği yıldızla sadece konuşmayı tercih eder, seanslarda, Film setlerinde, telefonda ve hatta Marilyn’e bir aile ortamı sağlamak amacıyla sık sık davet ettiği, karısı ve çocuklarıyla beraber yaşadığı kendi evinde. Ama Marilyn’i içinden çıkarmaya çalıştığı o girdaba psikanalizin kendisi hergün bir adım daha yaklaşmaktadır.
Karşılaşmalar, yazışmalar, filmler, diyaloglar tarihte kimi zaman geriye dönerek, kimi zaman da sona çok yaklaşarak 1960 Los Angeles’ında, 1948 Viyana’sında ve 1955 New York’unda Marilyn’in son yıllarının örerler.
ŞEFFAF, NEREDEYSE VAROLMAYAN O TENİ...Şeffaf, neredeyse varolmayan o teni, süt beyaz vücudu fotoğrafçılara, yönetmenlere ve hatta devlet başkanlarına sakınmadan sunan Marilyn’in psikanalizi ile sadece sözcükler ile kurduğu sert, yıpratıcı ilişkisinin ve güzel olduğunu ilaçlarla unutmaya çalışan bir kadını kendisini yıkıma uğratmak pahasına kurtarmaya çalışan bir antikahramanın hikayesi Marilyn’i Kurtarmak.
Kennedy kardeşler, Anna Freud, Truman Capote, Clark Gable, Frank Sinatra, Arthur Miller’in rol aldığı, nevroz ve şampanya, psikanaliz ve beyazperde, şefkat ve tutku arasında arasında yaşanan bir ilişkinin 'gerçek Roman'ı.

Michel Schneider’a 2006 Interallié ödülü kazandıran roman, Hollywood ve psikanaliz ilişkisini anlatırken, sarışın seks sembolünün fotoğraflardaki hüznü hakkında da ipucu veriyor.
“Bu öyküyü anlatmayı deneyeceğim. Bizim öykümüzü. Benim öykümü. Sonu atılsa bile berbat bir öykü olurdu bu. Daha yaşarken biraz ölü gibi görünen bir kadın üzgün görünüşlü küçük bir kızı elinden tutup sürüklüyor. Kafa doktoruna, sözcük doktoruna götürüyor onu. Doktor onu alıyor ve itiyor. Aşkla ve alçaklıkla dinliyor onu, iki buçuk yıl boyunca. Hiçbir şey duymuyor ve onu yitiriyor. Üzücü, uğursuz bir öykü olurdu bu, ondaki hüznü gideremezdi hiçbir şey, Marilyn’in sanki o kadar güzel olduğu için özür dilercesine gülümseyişi bile.”
Marilyn ölüme giden yolu kendi seçmişti

Dahilerin gizli yönlerini dünya ondan okuyor

WASHINGTON - ABD'deki seçkin üniversitelerde Türkiye'yi temsil eden, kitaplarıyla adını dünya çapında duyuran bilimadamı ve sanatçı Bülent Atalay, hayat hikayesini ve kitaplarıyla ilgili serüvenini, Frederiksburg'daki mütevazı, fakat her karesi sanatla iç içe olan evinde anlattı.
Hayranı olduğu Leonardo ile matematik ve sanatı bir araya getirdiği 6 yıllık çalışması "Matematik ve Mona Lisa"'nın ABD'de 20, Türkiye'de 4 kez basılması ve Japoncadan Portekizceye 12 dile çevrilmesinin ardından, bu günlerde "çocuğu gibi olan" son kitabı "Leonardo'nun Evreni"nin beğeniyle okunmasının keyfini yaşayan Atalay, önümüzdeki dönemlerde de diğer dahilerin gizli yönlerini okuyucularıyla paylaşacak.
BEETHOVEN 12'YLE 12'Yİ ÇARPAMAZDI, AMA...Kendisinden 3-4 yeni kitap daha istendiğini belirten Atalay, şimdi de tüm zamanların en önemli üç dahisi olan Beethoven, Newton ve Leonardo'yu tek kitapta birleştirmeye hazırlanıyor.
Bugüne kadar Nobel ödülü almış son derece zeki 22 Bilim adamı tanıdığını, ama tarihte sadece Leonardo, Michelangelo, Shakespeare, Beethoven ve Newton'un üstün dahiler olduğunu ifade eden Atalay, şunları söyledi:
"Leonardo, kendi kendine öğreniyor her şeyi. Eğitim almadığı için solaktı ve ters yazardı, ayna koymak lazım onun yazılarını okumak için. Yüzlerce yıl ileriyi görüyor ve bütün bunlar hep kendi merakından kaynaklanıyor. Aynı şekilde Newton da öyleydi. Newton, tarihi en çok değiştiren dahi. 1663-1665 yıllarında çok kötü veba hastalığı Avrupa'dan İngiltere'ye yayılmaya başladığında, üniversite kapanınca Newton köyüne gidiyor, 18 ay sonunda tüm fiziği icat ediyor; keşfetmek değil, icat ediyor.
Beethoven'ın müziği ise Dünyanın en muazzam müziği. Beethoven hiç matematik bilmezdi, 12'yi 12 ile çarpamazdı, tek tek yazardı, ama onun 9. senfonisinde matematik var, altın oran numaraları çıkıyor. Sanatkar matematiği bilmediği halde, bu altın oranı buluyor kendiliğinden. O nedenle bu dahileri yazmak istiyorum. Ayrıca Newton'un ayrı olarak 'Newton'un Mucize Senesi' başlığıyla fiziği icat ettiği dönemi yazacağım."
LEONARDO GÜNÜMÜZDE YAŞASAYDI...Bülent Atalay, "Bu Bilim Adamları günümüzde, şimdiki imkanlarda yaşasalardı, dünya nasıl olurdu" sorusuna şu yanıtı verdi:
"Bu soruyu devamlı düşünüyorum. O dönemde de gayri meşru çocuk olmasaydı babası gibi noter olurdu. Çok şükür ki gayri meşru çocuk. Geri gidebilseydim Leonardo'ya bilmediği fiziği, anatomiyi anlatmak isterdim, oradan bizi nerelere götürürdü şimdi. Fizikçi olarak Newton'la konuşmak isterdim, onun başlattığı şeyler bizi nereye getirdi, o olmasaydı sanayi devrimi olmayacaktı, onunla paylaşmak isterdim."
HAYATA GELMESİNE ATATÜRK NEDEN OLDUUlu önder Atatürk'ün de dahi olduğunu belirten Atalay, onun "Dağların Kralı" isimli kitapta 20 yüzyılın en büyük lideri seçildiğini anımsatarak, "Liderler genellikle yüksek zekalı değildir, ama Atatürk bir dahiydi. Yine de onu yazmak biraz zor, onu incelemek için bir hayat lazım" dedi.
Dünyaya gelmesine biraz Atatürk'ün neden olduğu anlatan Atalay, büyük babası İsmail Hakkı ile Atatürk'ün çocukluk arkadaşı olduğunu, Çanakkale'de birlikte savaştığını ve Atatürk'ün Diyarbakır'da büyük babasına ölümünden sonra babaannesi ve babasıyla ilgilenme sözü verdiğini anlattı. "Ama harp bitmeden babaannem İstanbul'a geçtiği için Atatürk bizi bulamıyor" diyen Atalay, babası Kemal Atalay'ın yolunun Harp Okulundan mezun olurken Atatürk'le kesiştiğini belirterek şu ifadeleri kullandı:
"Diploma törenine Atatürk de geliyor. O zaman sordum, 'İsmail Hakkı'nın oğlu olduğunu söyledin mi' diye, 'Torpil olur diye söylemedim' dedi. Sonra birkaç sene daha geçiyor. Annemin babası Doktor Bahaddin Faik Gökdemir'in ABD'den dönmesiyle annemle babam 1935-36 yıllarında tanışıyor. Ama dedem 'Tek kızımı subaya vermek istemiyorum, yine bir harp çıkacak, kızım dul kalacak' diye kızını vermiyor. 1-2 ay sonra babamın alayı, Atatürk'ün muhafız alayı olarak baloda bulunuyor. Atatürk babamın yanına gidiyor ve 'Sizi tanıyorum, Harp Okulunu birinci bitirmiştiniz' diyor ve onu İsmet İnönü'nün yanına oturtuyor. 'Evli misiniz' diye sorunca, babam da 'Hayır, bir doktorun kızıyla evlenmek istiyordum, ama kızını subaya vermek istemiyor' diyor. Atatürk şaşırıyor, yaverini çağırıyor, bir şey diyor. Yemekten sonra yaver yanına gelince, 'Haydi beraber gidip doktoru göreceğiz' diyor. Büyük babam, Atatürk gibi bir misafir karşısında hemen kızını veriyor. 1938 yılında evleneceklermiş, ama Atatürk ölünce bir sonraki yıl evleniyorlar. Yani Atatürk, babamın arkadaşının oğlu olduğunu bilmeden ona yardım ediyor ve dedemi ikna edip annem ve babamın evlenmesini sağlıyor."
LEONARDO'NUN GİZLİ SIRLARI YOKTULeonardo'ya yönelik özel ilgisini de anlatan Atalay, Leonardo'nun "Göz bebeği ruhun penceresidir" sözünü hatırlatarak, 7-8 yaşlarında Londra'daki evlerindeki ünlü portrelerde "ruhsuz bakan ve gözü kapalı olan" insanların gözlerini çiviyle açtığını anlattı.
"Sanat hayatım resimleri bozmakla başlamış oldu, ama Leonardo'nun o sözünün gerçekliğini çocukken hissetmiştim" diyen Atalay, "Ölü Ozanlar Derneği" filminin çekildiği St. Andrews okulundayken matematik ve sanatla ilgili verilen bir konferansın da hayatını değiştirdiğini söyledi.
Atalay, üniversiteye başvurusunda "doktorluk-physician" talebinin, "fizikçi-physcist" olarak algılanması nedeniyle fizik eğitimi aldığını ama ömrü boyunca tıpkı Leonardo gibi sanat ve matematikle iç içe yaşadığını belirterek, "Bir ara anladım ki, benim yaptığım matematikle sanatın birleşme noktasında Leonardo var, o da aynı şekilde görmüş" dedi.
Ardından Leonardo üzerine çalışmaya başladığını ve hayatında "part-time" olarak sadece 12 resim yapan bu dahinin dünyanın en meşhur iki resminin sahibi olmasının "inanılmazlığının" kendisini etkilediğini ifade eden Atalay, ilk kitabının isim bulma öyküsünü de şöyle anlattı:
"Aslında iki Leonardo diye kitap yazmak istedim; Leonardo Fibonacci ile Leonardo da Vinci. 'Kitabın sadece yüzde 5'i Fibonacci, başka isim bulalım' dediler. 'Leonardo'nun Modeli' diyelim dedim. Aradan 1 yıl geçti, kitabı bitirince yine çağırdılar; 'Bu şekilde satılması zor, başka isim bulalım' dediler. Ben de nasıl olacak diye sorarken, daha orada basılmış 'Matematik ve Mona Lisa' kapağını gösterdiler. Basılmıştı bile. Şu anda 12 lisana çevrilmiş durumda."
Leonardo'nun "Da Vinci Şifresi" filmindeki gibi gizli sırları bulunmadığını belirten Atalay, "O kadar üstün zekalı insanlar kiminle konuşabilecek, onun için kendi hayallerinde, düşüncelerinde hapis olarak kalıyorlar. Da Vinci Şifresi aslında saçma bir Film, ama yazarı son derece iyi" dedi.
Atalay, Leonardo'nun eserlerinde de görülen ve kendisinin de önem verdiği "altın oran"ın da doğada bulunduğunu ve eski dönemlerde de kullanıldığını söyledi. Efes'teki Artemis Tapınağının da bu orana göre yapıldığını belirten Atalay, "Leonardo bunu çok kullanıyor, ama filmdeki bir sihri yok" diye konuştu.
KRALİÇE ELİZABETH, MEKTUP YAZIP KİTAPLARINI İSTEDİFizikçi olmanın ötesinde resim çalışmaları Beyaz Saray, Buckhingham Sarayı ve Smithsonian Enstitüsü gibi önemli yerlerde sergilenen Atalay, İngiltere Kraliçesi Elizabeth ile ilgili bir anısıyla ilgili şunları söyledi:
"1973-1975 yıllarında Oxford'daydım, birkaç yıl evvel de resim kitabım basılmıştı, (dönemin ABD Başkanı Richard) Nixon'ın ailesi, kitabı İngiltere Kraliçesi'ne vermişti. Kraliçe bana, 'İngiltere'de böyle resim ve gravürler yapmaz mısınız" diye mektup yazdı. Ben de onun sözleri üzerine 'Oxford ve Civarı' diye kitap çıkarttım, Kraliçe beğendi, "Kitabı çok beğendim, bundan sonrasını gönderir misiniz" diye yine mektup yazdı. Ben de teorik fizik kitabı çıkarmıştım, onu gönderdim, bir daha mektup gelmedi, demek ki sanatı beğenmiş, ama teorik fiziği beğenmemiş."
ÖĞRENCİLERE TAVSİYELERİ13-14 yaşlarında babasının işi nedeniyle geldiği ABD'de o günden bu yana yaşayan, Georgetown Üniversitesinden mezun olan ve Princeton, California-Berkeley, Oxford gibi üniversitelerde de akademik çalışmalarına devam eden Atalay, öğrencilere tek alanda sıkışıp kalmamaları ve farklı alanları okumaları tavsiyesinde bulundu.
Dahilerin gizli yönlerini dünya ondan okuyor

Müzik şöleni Ankara da başlıyor

ANKARA - Sevda Cenap And Müzik Vakfı tarafından bu yıl 27'ncisi düzenlenen Uluslararası Ankara Müzik Festivali bu akşam başlıyor.
The Boeing Company ve Hacettepe Üniversitesi'nin katkılarıyla bu akşam MEB Şura salonunda gerçekleşecek açılış konserinde, Erol Erdinç şefliğindeki Hacettepe Senfoni Orkestrası, Fransız piyanist Laure Favre Kahn'ı konuk edecek. Konserde, Ankaralı Besteci Nejat Başeğmezler'in ''Üvertür'' başlıklı eseri de ilk kez seslendirilecek.
Festivalin açılışında son 3 yıldır gösterdiği performans ile eleştirmenler ve izleyenlerden tam not alan genç orkestra, bu yıl da açılış konserinde de Başkentli müzikseverlerle buluşacak.
Gençliğin enerjisini her notaya taşıyabilen ve 2002 yılından bu yana devlet sanatçısı, uluslararası şef Erol Erdinç ile çalışan Hacettepe Senfoni Orkestrası, 27. Uluslararası Ankara Müzik Festivali kapsamında, ünlü Fransız piyanist Laure Favre-Khan'ı ağırlayacak. Sanatçı konserde, Ravel'in ''sol majör Piyano konçertosunu'' yorumlayacak. Orkestra, konserin ikinci yarısında da ''Çaykovski 6. Senfoni''yi seslendirecek.
DANSA DAİR...Açılış Gecesinde Osman Ürper'in ''Dansa Dair'' sergisi de fotoğraf severlerle buluşacak. Sergi, Festival boyunca MEB Şura Salonu'nda görülebilecek.
Konserde, Ankaralı Besteci Nejat Başeğmezler'in festival için hazırladığı ''Uvertür'' başlıklı eseri ilk kez beğeniye sunulacak. Başeğmezler, Sevda-Cenap And Müzik Vakfı'nın Hacettepe Senfoni Orkestrası konseri için yeni bir eserini sorduğunu, henüz seslendirilmemiş eserinin uzun olması nedeniyle Erol Erdinç'in de teşvikiyle yeni bir çalışmaya başladığını ve ''Uvertür''ün ortaya çıktığını belirtiyor.
Eserini, ''2010 ürünü, son 2 ayın üretimi'' olarak tanımlayan Başeğmezler, eserini bugün yapılacak genel provada ilk kez dinleyecek. İzmir'de yetişen ve 1963 yılında konservatuvarı kazanan ve 1971 yılında CSO viyola sanatçısı olarak görev yapmaya başlayan sanatçı, şimdiye kadar en çok viyola ve Gitar için eser üretmiş.
Senfonik müzikte kendini bulan ve kendini en iyi bu alanda ifade ettiğini düşünen Başeğmezler önce viyolacı besteci olduğunu şimdi ise ağırlığın değiştiğini ve besteci viyolacı olduğunu ifade ediyor.
'YAŞAMDAN ÇALIYORUZ'Festival süresince Başkentliler 7 ayrı salonda 23 etkinlik izleyecek. Türkiye dışında 16 ülkenin sanatçılarının katılımıyla gerçekleşecek festival, 30 Nisan akşamına kadar her yaştan her zevkten Ankaralıları bir araya getirecek.
Festival, senfonik müzik, koro, oda müziği, tap dans, Müzikal Komedi, etnik müzik, Film müzikleri, Modern dans, balalayka, dört el piyano resitali, vokal müzik, müzikli söyleşi, ritm dans, klasik gitar dinletisi, şan resitalleri, engelliler ve engelsizler dans gösterileri ile herkesin içindeki müzik sevgisine dokunacak.
Bir gün Avusturyalı dansçı klasik gitar ve bas gitar eşliğinde tap dans yaparken, diğer gün Finli vokal topluluğu sadece seslerini kullanarak enstrümansız en sevdiğimiz melodileri söyleyecek, bir diğer gün ise 2 başarılı genç piyanist Hande Dalkılıç ve Rüya Taner aynı piyanoda çalacak.
Açılışta Fransız piyanist Laure Favre Kahn, sihirli flüt Şefika Kutluer, Orkestra Akademik Başkent ile 3 ayrı solist, kapanışta ise Keman sanatçısı Rebekka Hartman Ankaralılar için sahneye çıkacak.
Siyah Kalem Dansı ile Mehmet Can Özer'in elektro akustik müzik konseri, Tiyatro sanatçımız Olcay Poyraz Berthrand;ın oğlu Sinan Berthrand'ın da sahneye çıkacağı Fransız topluluğun müzikal tadındaki Movie Tube film müzikleri gösterisi, alaturka müzik sevenler için düşünülmüş İkinci Bahar dizisi müzikleri ile de tanınan İncesaz grubunun konseri festivalde izlenebilecek.
Ritm dans severler için ''Mayumana'' topluluğu, 24 Nisanda MEB Şura Salonu'nda sahneye çıkacak. Modern Dans Topluluğu (MDT) da festivali bir ilk sahnelenişle katılacak. 3 uluslararası koreograf Uri Ivgi, Johan Greben ve Burge Öztürk Kayacan ''Far From Now'' adlı eseri beğeniye sunacak.
Müzik şöleni Ankara'da başlıyor