Sunday, February 28, 2010

Polat a polis koruması


Ünlü oyuncu, sabaha karşı barın arka kapısından çıkarak otomobiline bindi. Bir polis aracı,şaşmaz’ın otomobilinin önüne geçerek, Pana Film binasına kadar oyuncuya eskortluk yaptı.


Polat’a polis koruması

Ağca nın tahliyesi dünya kamuoyunu umutlandırdı


Agence France Presse:
Ağca Roma Katolik Kilisesi’nin liderini öldürmeye çalışan adam olarak tarihe geçecek. Her ne kadar bu suikasta neden teşebbüs ettiği hala ortaya çıkmamış olsa da Ağca’nın bir deli mi yoksa kurnaz bir tetikçi mi olduğu tartışılıyor. Papa İkinci Jean Paul anılarını anlattığı kitabında saldırının planlı ve destekli olduğunu, Ağca’nın sadece bir kukla olduğunu yazmıştı.

The Associated Press:
Papa suikastı zanlısı Mehmet Ali Ağca hapiste geçen 29 yılın ardından tahliye edildi. Vatikan sözcüsü Federico Lombardi Ağca’nın salıverilmesiyle ilgili açıklama yapmayı düşünmediklerini ifade etti. Saldırının sebepleri hala karanlıkta ancak geçmişte İslami meselelerle bağlantılı olduğu belirtilmişti. Ağca ilk tutuklandığı zaman saldırıyı tek başına gerçekleştirdiğini söylemiş, sonra Bulgaristan’ın ve Sovyetler Birliği’nin istihbarat kurumu KGB’nin saldırının arkasında olduğunu açıklamış, sonra bu açıklamasından geri adım atmıştı. Bu çelişkili ifadeler savcıları sinirlendirmişti.

Reuters:
Hapisteyken Reuters’a mektup gönderen Ağca, Papa 16’ıncı Benediktus’la görüşmek ve Papa İkinci Jean Paul’ün mezarını ziyaret etmek istediğini açıkladı. Ağca, serbest bırakılmasının ardından Papa’ya yönelik saldırıyla ilgili soruları cevaplayacağını ve Kremlin’in Bulgar hükümetini suikast girişiminde kullanıp kullanmadığına ışık tutacağını belirtti.

The Times:
Yaklaşık 30 yıl önce Papa İkinci Jean Paul’ü öldürmeye teşebbüs eden suikastçı Mehmet Ali Ağca’nın bugün hapisten çıktıktan sonra, suikastın KGB’nin planı olup olmadığı konusundaki tartışmalara açıklık getirmesi bekleniyor.

BBC:
Ağca geçtiğimiz yüzyılın en esrarengiz olaylarından birini aydınlatmak zorunda: Modern zamanların en güçlü Papasını öldürmeye neden teşebbüs ettiğini. Yaptığı bütün tuhaf açıklamalardan sonra anlatacağı hikayenin çok ikna edici olacağını söylemek mümkün değil. Çok az insan Ağca’nın tek başına hareket ettiğine inanıyor ancak bugün ne anlatırsa anlatsın, Papa’nın vurulmasının perde arkasını öğrenemeyeceğiz.

New York Times:
Ağca hapiste geçirdiği yıllar boyunca herhangi bir örgütle bağlantılı olduğunu kabul etmemiş olsa da, aşırı milliyetçi grup Bozkurtlarla bağlantılandırılmıştı. Türkler Ağca’nın 1981’de yaşananlarla ilgili net bir açıklama yapacağından şüphe ediyor. 1979 yılında İstanbul Emniyet Müdürü olan ve Ağca’yı sorgulayan Hayri Kozakçıoğlu, “Senaryolar yazdı, olayları karıştırmak için her gün yeni karakterler yarattı. Dolayısıyla bugün söylediklerine inanmak için bir sebep göremiyorum.

ANSA:
Ağca'nın kapsamlı bir basın toplantısı yapması zayıf bir ihtimal. Çünkü Ağca’ya para karşılığında kitap yazma, özel söyleşi ya da Film önerisinde bulunan şirketlerin, genel bir basın toplantısıyla uzun açıklamalar yapma konusuna sıcak bakmıyor.

La Repubblica:
Mesihlik iddiasında bulunmaya devam eden Ağca avukatları aracılığıyla bugün dağıttığı mektupta, "Bu yüzyılda tüm insanlar ölecek. Ben ebedi kurtarıcıyım" dedi. Katolik olan eski terörist, birçok kez Papa suikastına ilişkin yeni açıklamalar vaadinde bulundu. Bu tüyler ürpertici olayı kitaplaştırma arzusunu da dile getirmişti.

La Stampa:
Ağca kendine bir İtalyan eş bulmak ve Papa İkinci Jean Paul'ün kabrini ziyaret etmek istiyor.Serbest kalan Ağca Vatikan'a gitmek istiyorum dedi.

Le Soir:
Ağca "esrarengiz mesih" görüntüsünü sürdürüyor. İtalya ve Türkiye'de toplam 29 yıl hapis yattıktan sonra tahliye edilen Ağca’nın, cazip öneriler sunan bazı cömert basın organlarına açıklamalarda bulunmasın bekleniyor. Ancak ömrü yalan söylemekle geçen bir kişinin anlattıklarına inanmanın zor.

Ağca'nın tahliyesi dünya kamuoyunu umutlandırdı

Özgürlük gelirse ülkeme dönerim

İran’da Dijital Film düzenlemeleri yapan 31 yaşındaki Nigar Azizmuradi, Raelyen tarikatını önce internetten tanıdı. Dinlerin öğrettiği Tanrı kavramına inanmadığı için Raelyenliği benimsedi. İki yıl önce Antalya’da düzenlenen seminerde özel törenle tarikata katıldı. Nigar Azizmuradi, başından geçenleri şöyle anlattı: “Antalya’daki seminere gitmeye hazırlanırken, İran gizli servisindekiler bana, ‘Ne yaptığını biliyoruz’ dedi. Geçen yıl evim basıldı. Gözaltına alındım, ancak işkence görmedim. Türkiye’ye gelmeye karar verdim. Birleşmiş Milletler’e de başvurdum. Ülkemi ve insanlarımı seviyorum. Rejim değişirse ve İran’a özgürlük gelirse dönmek isterim. Bu benim en büyük hayalim. İran güzel bir ülke.”
Özgürlük gelirse ülkeme dönerim

Kotalı internet gerçeği

Yapılan bir araştırma ortaya çok ilginç sonuçlar koydu. İngiltere'de yapılan genişbant internet araştırmasının sonuçlarına göre, İngiliz internet kullanıcıları, kullanmadıkları internet için para ödüyor.

Genişbant internet sitesi Broadbandchoices tarafından düzenlenen araştırmaya göre, sınırsız internet bağlantısı abonesi olan tüketicilerin dörtte üçü, ayda sadece 20GB indirme yapıyor. Araştırma sonuçlarına göre, bu kullanıcıların yarısı ayda 10GB'tan az miktarda veri indiriyor.

Bu tüketiciler daha alt internet paketlerine geçerlerse yılda 100 pound, Türk Lirası'yla 300 TL tasarruf edebiliyorlar. Günde iki saatten daha fazla streaming medya kullanan, Film ya da Müzik indiren kullanıcılar sınırsız pakette avantajlı. Ama sadece e-postalara bakıp Haber sitelerinde gezen kullanıcılar için daha fazlası sadece keseye zarar.
Kotalı internet gerçeği

EN SEVİLEN İKİLİ

KADIN-erkek ilişkilerini Komik ve gerçekçi bir dille anlatan Romantik Komedi filminin yıldızları Sinem Kobal ile Engin Altan Düzyatan, Türk sinemasının yeni ikilisi oldu. İnternette on binlerce hayranı olan ikili, Film için iddialı konuştu: “Bu film, Türkiye ’de romantik komedi anlayışının öncüsü olacak.”

EN SEVİLEN İKİLİ

ARKA KOLTUKTA RAHAT

Christina Aguliera bir dansçıyı canlandırdığı ve rolü için sürekli antreman yaparak kilo verdiği ' Burlesque' adlı Film için bu kez Los Angeles sokaklarında kamera karşısındaydı. Rol arkadaşı yakışıklı oyuncu Cam Gigandet'in kullandığı motosikletin arkasında çok rahat olduğu gözlenen Aguliera'nın ilk Sinema filmi merakla bekleniyor.

ARKA KOLTUKTA RAHAT

BU ÜNLÜYÜ TANIDINIZ MI?

Yaprak Dökümü'nün Ceyda'sı Başak Sayan'ı hiç böyle görmediniz. Güzelliği ile dikkat çeken Sayan, Twitter'daki hesabına "Arkadaşlar twıttera yeni Film için çekilen Korkunç resmimi koymak istiyorum fikirler için." diye bir mesaj bıraktı.



BU ÜNLÜYÜ TANIDINIZ MI?

AMERİKA YI YENİDEN KEŞFEDECEK

KOLOMB HARİTASI GALATA’DAN



YAHŞİ Batı filminde Teşkilat-ı Mahsusa üyesi olarak padişahın emriyle gittiği Amerika’nın altını üstüne getiren Cem Yılmaz, yeni filminde de rotasını bu kıtaya çevirdi. Yeni projesi için kolları sıvayan Yılmaz, bu kez 400 yıl daha geriye gidip ünlü kâşif Kristof Kolomb’la Amerika ’yı keşfedecek. Ünlü komedyen Kolomb’ un Amerika’yı keşfettiği haritayı İstanbul’da Galata’da bir yan kesiciden aldığı efsanesini komik



bir hikâyeye dönüştürdü.



DEV BİR GEMİ YAPTIRACAK



FİLMDE yan kesiciyi canlandıracak olan Cem Yılmaz, Kristof Kolomb’un peşine takılıp Amerika’ya gidecek. Yılmaz bugünlerde Karayip Korsanları’na da göndermelerin bulunacağı filmi için deniz kıyısında bâkir koylar arıyor. Ünlü komedyen kalabalık bir figürasyon kadrosuyla çekilecek Film için tarihi bir gemide inşa ettirecek. Filmin 2 yıl içinde bitirilmesi planlanıyor.


AMERİKA'YI YENİDEN KEŞFEDECEK

İŞTE YENİ ÖRÜMCEK ADAM

ÖRÜMCEK Adam filmlerinin büyük başarı yakalamasının mimarlarından oyuncu Tobey Maguire ile Yönetmen Sam Raimi’nin, filmin dördüncüsünde yer almayacağı açıklandı. Bu açıklamanın ardından Örümcek Adam filminin dördüncüsünde Peter Parker karakterini Hollywood’un parlayan yıldızı Robert Pattinson’un canlandıracağı iddia edildi. İddialara göre Film yapımcıları, genç oyuncuyla görüşüp anlaştı. 2012 yılında vizyona girecek filmin çekimine yakın bir zamanda başlanması bekleniyor. Pattinson konu hakkında açıklama yapmadı.



HT MAGAZİN


İŞTE YENİ ÖRÜMCEK ADAM

11 ÖDÜLÜN 11 İNE ADAY

Sinema yazarları ‘Vavien’i tek geçti. Taylan biraderlerin yönettiği film, 11 kategoride verilen SİYAD Ödülleri’nin tümüne aday gösterilerek ‘Salkım Hanımın Taneleri’nden 10 yıl sonra bu başarıya ulaşan ilk Film oldu.



42. SİYAD Türk Sineması Ödülleri’nin adayları dün akşam Club Connect’te (eski Dirty) düzenlenen basın toplantısında geçen yıl SİYAD’da en iyi kadın ve erkek oyuncu ödüllerini kazanan Hatice Aslan ile Onur Saylak tarafından açıklandı. En iyi film kategorisinde ‘Vavien’in yanı sıra ‘Hayat Var’, ‘İki Dil Bir Bavul’, ‘Pandora’nın Kutusu’, ‘Süt’ yer alırken Reha Erdem (Hayat Var), Semih Kaplanoğlu (Süt), Yağmur-Durul Taylan kardeşler (Vavien), Yeşim Ustaoğlu (Pandora’nın Kutusu) ve Derviş Zaim (Nokta) Yönetmen dalında ödüle aday gösterildi.



Kadın oyuncu adayları Nesrin Cavadzade (Dilber’in Sekiz Günü), Tsilla Chelton (Pandora’nın Kutusu), Elit İşcan (Hayat Var), Binnur Kaya (Vavien) ve Nergis Öztürk (Kıskanmak) olurken ‘Karanlıktakiler’le Erdem Akakçe, ‘Bornova Bornova’yla Öner Erkan, ‘Başka Dilde Aşk’la Mert Fırat, ‘Vavien’le Engin Günaydın ve ‘Uzak İhtimal’le Nadir Sarıbacak erkek oyuncu adayları olarak sıralandı.



Tüm kategorilerde aday gösterilen ‘Vavien’i sekiz adaylıkla ‘Hayat Var’ takip ederken, ‘Pandora’nın Kutusu’ da altı dalda yedi adaylık kazandı. Geçen yılın en çok izlenen ve beğenilen filmleri arasında yer alan Levent Semerci’nin yönettiği ‘Nefes: Vatan Sağolsun’ ile Yılmaz Erdoğan’ın yönettiği ‘Neşeli Hayat’a ise sadece iki adaylık çıktı. Altın Portakal’da en iyi film seçilen ‘Bornova Bornova’ da dört adaylık kazanabildi. SİYAD’ın aday listesine 2009’da gösterime giren 69 yerli filmden 20’si girebildi.



Sinema Yazarları Derneği (SİYAD) üyelerinin oylarıyla belirlenen 42. SİYAD Ödülleri, 31 Ocak Pazar akşamı Beşiktaş Kültür Merkezi’nde yapılacak törende sahiplerini bulacak. Yılın umut veren sanatçısına verilen ödül bu yıldan başlayarak, geçen kasımda ölen Ahmet Uluçay’ın adını taşıyacak. Onur ve Emek Ödülleri’nin sahipleri törenden önce duyurulacak. (Kültür Sanat)



42. SİYAD adayları



En iyi film: Hayat Var, İki Dil Bir Bavul, Pandora’nın Kutusu, Süt, Vavien



En iyi yönetim: Reha Erdem (Hayat Var), Semih Kaplanoğlu (Süt), Yağmur-Durul Taylan (Vavien), Yeşim Ustaoğlu (Pandora’nın Kutusu), Derviş Zaim (Nokta)



Senaryo: Reha Erdem (Hayat Var), Yılmaz Erdoğan (Neşeli Hayat), Engin Günaydın (Vavien), İnan Temelkuran (Bornova Bornova), Yeşim Ustaoğlu, Sema Kaygusuz (Pandora’nın Kutusu)



Kadın oyuncu: Nesrin Cavadzade (Dilber’in Sekiz Günü), Tsilla Chelton (Pandora’nın Kutusu), Elit İşcan (Hayat Var), Binnur Kaya (Vavien), Nergis Öztürk (Kıskanmak)



Erkek oyuncu: Erdem Akakçe (Karanlıktakiler), Öner Erkan (Bornova Bornova), Mert Fırat (Başka Dilde Aşk), Engin Günaydın (Vavien), Nadir Sarıbacak (Uzak İhtimal)



Yardımcı kadın: Derya Alabora (Pandora’nın Kutusu), Övül Avkıran (Pandora’nın Kutusu), Büşra Pekin (Neşeli Hayat), Damla Sönmez (Bornova Bornova), Serra Yılmaz (Vavien)



Yardımcı erkek: Erdal Beşikçioğlu (Hayat Var), Kadir Çermik (Bornova Bornova), Settar Tanrıöğen (Vavien), Mustafa Uzunyılmaz (Mommo: Kız Kardeşim), Onur Ünsal (Pandora’nın Kutusu)



Görüntü yönetimi: Özgür Eken (Süt), Florent Herry (Hayat Var), Levent Semerci, Vedat Özdemir (Nefes), Gökhan Tiryaki (Vavien), Ercan Yılmaz (Nokta)



Müzik: Mazlum Çimen (Nokta), Fairuz Derin Bulut (Acı Aşk), Reşit Gözdamla (Hayatın Tuzu), Erkan Oğur (Mommo: Kız Kardeşim), Attila Özdemiroğlu (Vavien)



Kurgu: Reha Erdem (Hayat Var), Orhan Eskiköy, Thomas Balkenhol (İki Dil Bir Bavul), Bora Gökşingöl (Vavien), Çiçek Kahraman (Gölgesizler), Levent Semerci, Erkan Erdem (Nefes)



Sanat yönetimi: Eren Akay (7 Kocalı Hürmüz), Ömer Atay (Hayat Var), Nilüfer Çamur Giritlioğlu (Kıskanmak), Naz Erayda (11’e 10 Kala), Elif Taşçıoğlu (Vavien)



En iyi belgesel: 5 No’lu Cezaevi, Ölüm Elbisesi: Kumalık, Şairin Ölümü, 100 Bin Kişiydiler, Ziyaretçiler



En iyi kısa film: Cennette de Ölüm Var, 2932, Köy, Üçte Bir, Yazlık


11 ÖDÜLÜN 11'İNE ADAY

JULİA ROBERTS IN PARTNERİ

Beyazperdenin Oscarlı iki ünlü oyuncusu Tom Hanks ile Julia Roberts, 2 yıl aradan sonra yeniden aynı filmde kamera karşısına geçmeye hazırlanıyor. Hanks ile Roberts'ın rol alacağı ''Larry Crowne'' adlı yapım, orta yaşlı bir adamın kendine yeni bir kariyer edinme çabalarını konu alıyor.

Sinema sektörü yayın organı Variety'nin haberine göre, Tom Hanks ve Julia Roberts, ''Larry Crowne'' adlı Film için biraraya gelecek.

Filmin yapımcılığını, Yönetmen koltuğuna oturacak Tom Hanks'in ''Playtone'' adlı şirketteki ortağı Gary Goetzman üstlenecek.

Film, orta yaşlı bir adamın kendine yeni bir kariyer edinmek zorunda kalmasını ve bunun ardından gelişen olayları konu alıyor.

Tom Hanks ile Julia Roberts, son olarak 2007 yılında Universal yapımı ''Charlie Wilson'ın Savaşı-Charlie Wilson's War'' adlı filmde birlikte rol almıştı.

Oscarlı ünlü oyuncu Hanks, son olarak 1996 yılında ''That Thing You Do'' adlı filmde yönetmen koltuğuna oturmuştu.



JULİA ROBERTS'IN PARTNERİ

10 SICAK SAHNE

Şimdiye kadar sinemalarda birçok Film yer aldı ama bazıları unutulmaz sahneleriyle akıllara kazınmayı başardılar. 10 sıcak film kışkırtıcı sahneleriyle unutulmazlar arasında yerini aldılar.



10 SICAK Sahne



Halle Berry, Brigitte Bardot, Catherine Deneuve ve daha birçok sıcak ve unutulmaz oyuncuların yer aldığı bu filmler izleyenlere özel dakikalar yaşatmayı başardılar.


10 SICAK SAHNE

Travolta Haiti ye yardım uçurdu

PORT AU PRINCE - Pilotluğunu ünlü Film yıldızı John Travolta'nın yaptığı bir uçak, depremzedeler için yardım malzemesi ile doktorlar ve Scientology rahiplerinden oluşan bir ekiple Haiti'ye indi.
ABD'nin Florida eyaletinden dün havalanan Boeing 707 tipi uçak, depremzedelere dört ton, savaşlarda Amerikan askerlerinin kullandığı cinsten, hemen yenmeye hazır Gıda ve tıbbi malzeme taşıdı.
Uçağı kullanan 55 yaşındaki Trovolta'ya eşi, Sinema Sanatçısı Kelly Preston da eşlik etti.
Scientology Kilisesi'nden yapılan açıklamada ünlü çiftin getirdiği malzemeler ve yolcuları Haiti'ye bıraktıktan tekrar evlerine dönmeyi plalandığı belirtildi.
Travolta Haiti'ye yardım uçurdu

Dizi kahramanlarına psikolog bakışı

İSTANBUL - Yufka yürekli Münir Özkul’dan, olgun ve sevgi dolu Haydar Usta’dan bugüne kahramanlar çok değişti. Televizyon dizilerindeki ‘Hakkımı şiddetle arayabilirim, intikam almak doğrudur’ gibi yaklaşımların, doğal hak olarak sunulabildiğini belirten Medical Park Fatih Hastanesi’nden Klinik Psikolog Sinem Demir’e göre, ‘bilge’, ‘delikanlı’ ve ‘kahraman’ olarak yorumlanan bazı Dizi figürleri, problem çözme biçimlerine bakıldığında, antisosyal yöntemleri kullanan figürler. " Edebi laflar etmeleri, haksızlıklara karşı olmaları, etkileyici fiziksel görünümleri, sınırsız maddi olanakları gibi etkileyici imajlarla süslenmeleri, bu figürlerin hak arama yöntemlerindeki yıkıcılığın görmezden gelinmesine yol açıyor" diyen Demir'in dizi kahramanları ile ilgili tespitleri şöyle:FELSEFİ ‘BABA-DAYI’LAR Bilimsel araştırmalar gösteriyor ki şiddet eğilimini imaja dönüştürmüş kişiler, düzgün kıyafetler, sert yüz hatları ve zenginlik vurgusu gibi unsurlarla daha fazla saygı görüyorlar. Bu tür dizilerde de esas kahraman, izleyiciler tarafından ‘bilge’ olarak adlandırılabilen ve abartılı düzeyde saygı gören bir ‘baba' veya 'dayı’ oluyor. Bu karakterlerin, ‘sevgiyi veya nefreti seç’ gibi uçlarda ve yıkıcılık içeren felsefeleri var. Diğerlerine zarar verme konusunda vicdan azabı yaşamıyorlar, yani yaşama bakışları ve problem çözme biçimlerine göre, antisosyal yani psikopat kişiliklere benziyorlar. Gerçek hayattaki antisosyal kişilikler de zekâlarının bazı yönleri çok gelişmiş, sevimli insanlar olabilirler, onların da değişmeyi isteme hakları vardır. Ancak bu tarz dizilerdeki ‘baba-dayı’ların olumlu yönleri o kadar etkileyici şekilde sunuluyor ki yanlış felsefeleri ve yöntemleri göz ardı ediliyor. Böylece, bazı doğrular ile mutlak yanlışlar birbirine karışıyor."
HAKSIZLIĞIN İNTİKAMI, HAKSIZLIK YAPMAK!Dizilerde olduğu gibi, gerçek hayatta da şiddetle otoritesini veya gücünü devam ettirmek için ‘baba-dayı’ rolünü kullanan liderler olduğunu belirten Demir'e göre, bu tip liderlerin temel amaçlarının, birilerinin uğradığı haksızlıklara adil ve insani çözümler bulmak olmadığını anlamak mümkün. "Bir haksızlığa karşı çıkarken, başka haksızlıklar yaratırlar ve bu konuda vicdan azabı yaşamazlar, haklı olduklarına emindirler. Varlıklarını, ‘şiddete dayalı otorite’ ile sürdürmek ve lider olarak saygı görmek için her zaman yeni nefret veya intikam sebeplerine ihtiyaç duyarlar. Boşlukta ve aidiyet duygusu zedelenmiş gençlere önce ‘benim çocuklarımsınız, bir yere aitsiniz’ hissi verirler. Sonra onları onur, adalet vaatleriyle, körü körüne itaat eden bedenlere dönüştürerek, intikam ama aslında, kendi iktidarları için kullanırlar.
ESAS ADAM: İNTİKAM ALIRKEN, YIKICILIK HAKKIM SINIRSIZBu tür Film ve dizilerdeki esas kahramanın temel özelliği, 'iyi niyetinin kurbanı’ olması ve hakkını, şiddet içeren, yıkıcı yöntemler ile aramasıdır. Kendisine ve kendisinden olarak kabul ettiklerine haksızlık yapan kişilerden intikam almak ister ve bunu, planlı şiddet eylemleri ile yapmaya çalışır. Bu tarz kahramanlar, sadece haksızlığa uğrayan taraftırlar, kendi yarattıkları haksızlık ise, başkalarının hatasının bir sonucudur veya kışkırtıldıkları için hata yapmışlardır. Yani sonuçta onlar her zaman masumdur. Bu yaklaşımın gerçek hayattaki karşılığı, olgunlaşmamış bir kişilik örüntüsüdür. Kişi veya grupların, kendi oluşturdukları hukuk sistemleri içinde öldürmeye veya yaralamaya dayalı infazlar gerçekleştirmesi, antisosyal (psikopatça) bir durumdur. Bir haksızlığı ifşa etmek ve hakkını aramak saygı uyandırır. Ancak 'hak aramak veya adaleti sağlamak için şiddet normaldir' diyen kişi ve gruplar, her zaman kendisine yeni adaletsizlik veya haksızlık mecraları ararlar. Çünkü şiddetin doğası, ‘tamam, adaleti sağladım, burada durayım’ demez, vicdanı tek-yönlü hale getirir, sadece, ‘benden olanların uğradığı haksızlığa üzülebilirim' ve ‘daha fazla intikam sebebi istiyorum!’ der.
ESAS KADIN: KANDIRILMANIN BEDELİNİ ÖDEMEYE MAHKUMUMŞiddet ile iktidarını sağlayan erkek dizi karakterlerinin Aşk konularındaki halleri birbirine benziyor: Kişisel veya toplumsal davaları sebebi ile yalnızdırlar. Sevdikleri tek kadın, ulaşılmaz olandır. Aslında bu ulaşılmazlık halinin temelinde, kahramanın kendi ulaşılmazlığı yani narsizmi yatıyor gibi gözükmektedir. Esas kadın, yani kahramanın seçtiği kadın, genellikle başkaları tarafından kandırılmış ama esasında masum karakterdir. Bu kadınlar, erkek kahramanın şu sorgulamalarına maruz kalırlar: ‘İffetsiz mi, değil mi’, benden uzakta veya bir başkasıyla olsa bile bana ait mi, değil mi?’ Esas kadın, dizi veya film boyunca kandırılmanın bedelini öder. Bu tür filmlerin çoğunda, aşk duygusunun merkezinde erkek kahramanın beklentileri, hayal kırıklıkları, tutkusu vardır. Esas kadın, esas adam kendisini sevdiği sürece ‘esas’tır. Filmlerdeki esas kadının ölmesi, genellikle iki sonuca hizmet eder. Ya erkek kahraman duygusal olarak ebediyen ulaşılmaz hale gelir ya da kadının şüpheli iffet hali, ancak bu şekilde tamamen temizlenir. Olgunlaşmamış sevgi halinde, kadının da erkeğin de sevgi veya aşk yaşamasına izin yoktur. Suçlama-cezalandırma-uzaklaşma ve genellikle bağımlılığın hiç bitmediği anneye geri dönme olasılığı fazladır."
NEREDESİN MÜNİR ÖZKUL, SADRİ ALIŞIK...Dizi ve film karakterlerini bu şekilde değerlendiren Psikolog Sinem Demir, olgunlaşmış düzeyde seven, hataları ‘kısasa kısas’ yöntemi ile çözmeyen, şiddeti hayat tarzı olarak benimsemeyen, sevdiklerini otorite veya dayatma ile değil, şefkat ile kollayan karakterlerin olumlu figürler olduğunu söylüyor. Demir'in dizi ve film kahramanlarına verdiği olumlu örnekler ise şöyle:
Dizi kahramanlarına psikolog bakışı

J.D. Salinger hayatını kaybetti

WASHINGTON - Amerikan edebiyatının klasiklerinden 'The Catcher in the Rye/Gönülçelen'in (Çavdar Tarlasındaki Çocuklar) yazarı J.D. Salinger hayatını kaybetti.
Salinger'in temsilcisi Phyllis Westberg, Amerikalı yazarın, önceki gün New Hampshire'daki evinde 91 yaşında hayata veda ettiğini açıkladı.
Kariyerine New York'taki dergilere kısa hikâyeler yazarak başlayan J.D. Salinger, yaşamının büyük bölümünü, 1951 yılında basılan 'Çavdar Tarlasındaki Çocuklar' ile kavuştuğu ünden sakınarak yaşadığı küçük Cornish kasabasında geçirdi.
Başlangıçta eleştirmenler tarafından iyi eleştiriler almayan 'Çavdar Tarlasında Çocuklar' bir süre sonra klasikler arasında gösterildi. Ama Salinger bu kitabıyla yakaladığı ünden rahatsız oldu ve toplumun ilgisinden kaçmaya başladı.
1965'ten bu yana, herhangi bir şey yayımlamayan Salinger, kendisi hakkındaki yayınları hukukî yollarla engelemeye çalıştı. Ortak anılarını kamuoyu ile paylaştığı için eski sevgilisi Joyce Maynard ile öz kızı Margaret Salinger'i de hayatından çıkardı.
'KENDİM İÇİN YAZIYORUM''Çavdar Tarlasında Çocuklar'ın Film haklarını satmaya da hiçbir zaman razı olmayan Salinger, ender verdiği röportajlardan birinde "Yazmayı seviyorum ve sizi temin ederim düzenli olarak yazıyorum. Ancak ben kendim için yazıyorum ve bunu yapabilmem için kesinlikle yalnız bırakılmam gerekiyor" diyerek yayımlanmamış eserleri olduğu konusunda ipucu vermişti.

J.D. Salinger hayatını kaybetti

Temelkuran: Cümle kuramayan aşık olamaz

Yazıları üzerinden tanışan, birbirini seven, eylemlere giden insanlar var onun. Kimisi nişan davetiyesine bir yazısını alıyor, kimi cüzdanında çocuğunun ya da sevgilisinin fotoğrafının yanında gazeteden kestiği bir yazısını saklıyor. Onlar Ece Cumhuriyeti’nin birer üyesi.
Yazıları üzerinden insanları birbirine bağlayan Ece Temelkuran ise hayatla bağlı. Onun için hayat sadece yaşadığı ülke değil. Tüm insanların ortak acılarından, kederlerinden etkilenen bir dünya vatandaşı o. Her daim ezilenin yanında olup, onların acılarını paylaşsa da içinde bir yerde çocukluğunu saklayabilmiş ve gülüşüne yerleştirmiş.
“Muz Sesleri”ni yazmak için neden Beyrut’u seçtiniz? Aslında ben Beyrut’ta başka bir şey yazacaktım ama bu hikâye beni orada buldu. Beyrut’a gideyim ve kitap yazayım diye başlamadım çalışmaya. Aslında Oxford Üniversitesi’ndeki iki merkezle beraber; İslami Çalışmalar Merkezi ve Avrupa Çalışmaları Merkezi başka bir çalışma yapacaktım. Benim Hizbullah ile görüşmem gerekiyordu. Hizbullah’ın siyasi şura üyeleri, basınla ilişkilerini yürüten İbrahim Musavi, onlarla konuşurken bu hikâye geldi beni buldu. Ayrıca gazeteciliğe ara vermem gereken bir zaman olduğunu düşünüyordum çünkü hem Televizyon hem köşe yazıları yüzünden fazlasıyla bir tüketim nesnesi haline geldiğimi hissediyordum. Ana yurdum olan edebiyata gidip soluklanmam gerekiyordu ve bunu bana yaptıracak kadar güçlü bir hikâyeyi ancak Beyrut verebilirdi. İnsan ancak savaşla, ölümle iç içe olan bir ülkede bu kadar çatışmalı ve hakiki hikâyeler bulabiliyor. O yüzden Beyrut. Beni ancak o kandırabildi.
Ana yurdum edebiyata dönmem gerekiyordu diyorsunuz. Gazetecilikten mi sıkıldınız? Sıkıldığımdan değil ama köşe yazarlığının da gazeteciliğin de artık yanlış bir yerde olduğunu düşünüyorum. Türkiye’nin gündeminden yıprandım. O kadar tuhaf bir şey ki bu… Beyrut çok küçük bir şehir. Lübnan çok küçük bir ülke ama orada olanlar dünya ile ilgili, orada yaşayanlar da dünya ile ilgili insanlar. Bizim gündemimiz ise sadece bizi ilgilendiriyor ve bunu başka bir dile çevirmek çok zor. Bir İngiliz’e Ergenekon davasını anlatmaya çalışın bakalım yapabiliyor musunuz? Ben yapamıyorum. Bu da bizi fazlasıyla kendi hikâyemize mahkûm ediyor. Ben kendi hikâyeme mahkûm olmak istemiyorum. Orhan Pamuk’a vaktiyle çok eleştiri getirildi. Kimi zaman ben de eleştirel baktım ama şimdi daha iyi anlıyorum onu. Orhan Pamuk kendi hikâyesine mahkûm olmak istemeyen bir adam. Bu bir insan hakkı olmalı, kendi hikâyelerinden çıkıp gitmek. Beyrut’a giderek biraz da bunu yaptım. Bu Roman benim eve dönüş biletim gibi bir şey. Bütün kitaplarımı severek yazdım ama bunu ayrı seviyorum.
Kitapta unutmak üzerine bir cümle var. Siz Beyrut’a neyi unutmak için gittiniz? Benle ilgili bir şey değil. Kitaptaki çoğu şey benle ilgili değil zaten. Ama insanlar herhalde en çok kendilerini unutmak istiyorlar, zira bir ömürde bir hayat olma haksızlılığını ancak kendinizi unutarak başka bir şehre gidince yenebilirsiniz. Sanıyorum insanlar en çok bir önceki kendilerini unutmak istiyorlar ve bir sonraki kendilerini doğurmak için öyle bir tabula rasaya gidiyorlar. Beyrut’ta bunu sunan bir şehir çünkü hafıza ile ilişkisi çok karmaşık, heyecanlı ve problemli. Bu yüzden de hafızasıyla, unutmakla, hatırlamakla ilgili problemleri olanlara boş bir alan sunuyor. Beyrut’ta ne olmak istiyorsanız o olursunuz. Mesela piyanistler görürsünüz üçgen vücutlu. Adamın parmakları bile tuşlardan daha kalındır ve piyanist olduğunu söyler. Saksafon çalan adamlar görürsünüz günde üç paket Sigara içerler. O insanların söyledikleri kişiler olmadıklarını bilirsiniz ama kim olduklarını soracak kadar da zamanınız olmaz. Çünkü Beyrut başınıza öyle işler getirir ki bu an bütün anları ele geçirir. Sanıyorum herkes bu yüzden biraz Beyrut’a gidiyor.
Kitapta Ortadoğu’nun hikâyelerinin yağmalandığından bahsediyorsunuz. Türkiye’de bu bağlamda Ortadoğulu mu sizce? Aklıma Londra’da gördüğüm kitaplar geldiği için öyle bir pasaj var. Ortadoğu’nun hikâyelerini alıyorlar, yağmalıyorlar ve onları Amerika’daki ev kadınlarının okuyabileceği hale getirip satıyorlar. Bunu daha çok Batılı yazarların Ortadoğu’ya gelip yazdığı kitaplarda ya da Ortadoğu’daki yazarların Batı’ya sadece kendilerini anlattığı kitaplarda görebiliriz. Sadece Batıya yazdığınız zaman Ortadoğu’dakiler size gülüyor çünkü Komik oluyor. Bu gülüş, onlarla edilen bu alay Batıya ulaşmıyor. Dolayısıyla Batı kendi kendisine bir Ortadoğu hikâyesi dinleyip eğleniyor. Biz bunu sık sık yaşıyoruz. New York Times’ta ya da bir gazetede Ortadoğu ile ilgili son derece kaba anlatılmış hikâyeler okuyoruz ve onun öyle olmadığını biliyoruz. Sonrasında biraz kederli bir şekilde gülüyoruz. Sözünü ettiğim şey buydu ve bu bağlamda Türkiye’nin Ortadoğulu olduğunu düşünüyorum. Hikâyelerimiz oradaki halkların hikâyeleri gibi yağmalanmış ve döküntüleri bize geri satılmış. Bu bakımdan Ortadoğuluyuz.
Muz seslerini hakikaten duydunuz mu? Nasıl öğrendiniz muzların ses çıkardığını? Yok, duymadım ama var. 2006’da savaştan bir hafta sonra foto muhabir arkadaşım sevgili Yurttaş Tümer’le birlikte Lübnan’a gittiği zaman cahil cesaretiyle Güney Lübnan’a da gittik. Yollarda patlamamış bombalar ve bir sürü kontrol noktası vardı. Hizbullah’ın milisleri, Fransız askerleri, başka ülkelerin askerleri, BM askerleri var. O keşmekeş içinde baktım ki yolların kenarlarında muz tarlaları… Mavi torbalara alıyorlar muz hevenklerini. Onlar o torbalar içinde duruyorlar sessizce. Sonra bunu döndüğümde editörüm ve dostum Çiğdem Su’ya anlatırken annesi Özün Hanım, “Biliyor musun muzlar doğum yaparlar. Öyle çıkarlar ve tek tek ayrılırlar. Ayrılırken çuk çuk çuk sesler çıkar” dedi. Sonra ben Beyrut’a gidip romanı yazmaya karar verdiğim zaman bunu sormaya karar verdim. Beyrut’ta kimse bilmiyordu. Mihmandarımla Güney’e doğru indim . Muz tarlalarında durup orada çalışan insanlarla konuştum “Muzun sesi var mı” dediğim adamlar “çuk çuk çuk” diyerek o sesi taklit etmeye başladılar. O an gerçekten böyle bir şeyin varolduğuna emin olduk.
Yaşar Kemal’e kitabı okutmuşsunuz ve beğenmemiş ilk başta. Neler dedi size? Önce beğenmedi evet. Sonra ben Beyrut’tayken telefon etti. Yaklaşık yarım saat konuştuk ve dedi ki, “Bir daha yaz. Bir daha yaz. Korkma bir daha yaz.” Çünkü gazetecilikle edebiyata o kadar ihanet ettim ki beni geri almayacak sandım, onun için de romanı yazmaya çok korkak başladım. Sonra edebiyatın beni aldığını anlayınca birazcık daha kendim gibi yazmaya başladım. Yaşar Kemal’de tam o korkma sürecinde çok yardım etti ve tabii Ayşe Baban da… Beyrut’ta birazcık kalbim kırıldı ama iyi bir şey bu, kalbin kırılması.

Aşk nedir sizce? Bir iç savaştır Aşk bir neden arar kendine. Aşk bir kere başladıktan sonra başlangıcını hemen hızla unuttuğun ve ondan sonra boş bulduğun zamanlarda nedenini aradığın bir şeydir. Kavgalarda öyledir. Bir kere başladıktan sonra nedeni unutulur ve devam etmek için herkes bir neden uydurur. Çok fazla süt liman aşklardan bahsediliyor ya da öyle bir şeymiş gibi bahsediliyor aşktan. Türkçeyi konuşamayan bir Türkiye’de aşkın olacağına çok fazla inanmıyorum. Geçtiğimiz günlerde bir üniversitede konuk hoca olarak 4. sınıf öğrencilere ders verdim. Üç kelimelik bir cümle kuramayan son sınıf öğrencilerine baktım ve şunu düşündüm, bu adamlar politikadan hoşlanmıyorlar çünkü onlara öyle öğretilmiş. Bu ülkeyle ilgili değiller çünkü onların öyle olması istenmiş. Başka insanlarla, haksızlığa uğrayanlarla ilgili değiller çünkü öyle imal edilmişler. Peki, bu adamlar ya da kadınlar birini sevdiklerini ona nasıl söylüyorlar? Söyleyemezler zira cümle kuramıyorlar. Cümle kuramayan insanlar aşık olmazlar. Onların aşık olamayacaklarını düşünüyorum. Aşkları bir yanlışlıkmış gibi geliyor bana ya da dille ilişkim yüzünden böyle düşünüyorum. Çok sessiz de olabilir aşk. Sıfır ses, sessiz Sinema gibi ama hayatta yine de bir cümle kurmamız gerekir. Hayatla, yaşayarak, bir şey yaparak bir cümle kurmamız lazım. Bana kavramları bir araya getiremeyen insanlar aşk gibi karmaşık bir uygarlığın parçası olamazlar gibi geliyor.
Lübnan’daki öğrenciler ya da gençler siyasetle daha mı ilgili? Öyle bir ayrım doğru olmaz. Ortadoğu meseleleriyle kendi hayati bağları olduğu için daha ilgililer. Filistin’de bir olay oldu mu bizden daha çabuk ve bizden daha başka bir yerlerinden etkileniyorlar. Bunun sebebi hem Arap olmalarından hem de Müslümanlığın da daha farklı biçimde yaşamalarına bağlanabilir. Orada olanlar o coğrafyada bulundukları için, kendi yakın tarihleri ve bugünleri Ortadoğu’nun bugünüyle çok ilgili olduğu için daha hızlı sonuç veriyor. Şöyle bir siyasiliği var Beyrut’un, politikanın dışında bir hayat yok. Esasında var ama çok küçük bir alanda. Her şeyde Politika var, müzikte, aşkta… Örneğin gidip Dürzi bir kızı severseniz ve sizde diyelim ki Hıristiyansanız, ikinizin birlikte oturup yakın siyasi tarih çalışmanız lazım. Hem de çok karmaşık bir siyasi tarih. Bu anlamda aşkın içinde de çok politika var. Belki de benim tırnak içinde bir aşk romanı yazabilmemin tek olanağı da Beyrut’ta bir aşktan bahsetmekti. Çünkü içinde yeterince politika olan tek aşk benim bildiğim kadarıyla ancak Beyrut’ta yaşanır.
Sinema ile aranız nasıl? Kardeşimle olduğu gibi... Çok sık göremiyorum ama gördüğüm zaman çok mutlu oluyorum. İnan (Temelkuran) sayesinde biraz daha farklı filmler görme olanağım var. Çünkü o hiç kimse duymadan yönetmenleri bilir, çünkü o hiç kimse duymadan müzisyenleri bilir. O da bana getirdiği ve benim de onlara ayıracak ihtimamın olduğu zaman güzel filmler izliyorum. Bu sene Beyrut’ta olduğum ve kitapla uğraştığım için fazla Film izleyemedim. Inan’ın filmi dışında film göremedim.
Sinemaya değinmek istedim çünkü kitabın bir bölümünde Casablanca’ya atfı var… Ben herkesin bir Casablanca peşinde olduğunu düşünüyorum. Kendini feda edebilecek kederli bir hikâye. Çünkü yaşarken kederli olan şeyler sonra anlatılınca güzel hikâyelere dönüşüyor. Hayatın en büyük haksızlıklarından biri de budur, güzel hikâyelerinizin olması için kederli hikayeler yaşamanız gerekir. Casablanca’da o bakımdan var. Şimdi vuslatın ve hazın fazla önemsendiği bir çağdayız. Oysa güzel hikâyeler hazdan çıkmaz maalesef. Acıdan ve kederden çıkar.
Son dönemdeki özellikle TEKEL işçilerinin eylemleri hakkında ne düşünüyorsunuz? Siyasi alternatifsizliğin yarattığı sarkastik bir ataletsizlik olduğunu düşünüyorum. Bu atalet de siyasi partilerle yakın zamanda aşılacak gibi durmuyor. Ben bu ara sendikaları aşan bir işçi hareketinin yolunu gözler durumdayım. Öyle bir hareketin olacağını gözlemlerime dayanarak tahmin ediyorum. Sendikalar o kadar iğdiş edildi ve bu siyasi kutuplaşmada öyle bir felç durumuna sokuldular ki, işçiler sendikalardan daha dinamik, daha çabuk örgütlenir ve tepki verir duruma geldiler sanki. Elbette onların bu örgütlenmesinde ve tepki vermesinde sendikaların rolü büyük ama önümüzdeki dönemde işçiler sendikaları aşacak düşüncesindeyim. Çok önemli bir şey oldu geçenlerde ve hükümet ilk kez geri adım attı. Bu zamana kadar bu hükümete hiçbir güç geri adım attıramadı, ne siyasi, ne sivil ne de Askeri güç. İlk kez, hem de hiçbir şeyi olmayan adamlar hükümete geri adım attırdılar. Kimse bunun altına çok fazla çizmedi. İlk kez hükümet geri adım attı ve durumlarını da iyileştirme sözü verdi. Daha da geri adım atacak. Ileride bugünleri, “o gün başlamıştı” diye anabiliriz. Tıpkı 2006’da taş atan çocuklar meselesi kimdir denirken, Kürt meselesi bugünden itibaren değişmiştir ve başka bir yöne gidecek dediğim gibi. Şimdi yeniden söylüyorum bugünleri hatırlayacağız. Bundan 5 yıl sonra 10 yıl sonra işçilerin hükümete bu kararı çıkarttırdıkları günü hatırlayacağız.
Taş atan çocuklar ne olacak? Nerelere gelecekler? Onların çocukları da taş atacak mı? Kürt siyasetinde, Kürt siyasi liderlerinin bile yönlendiremediği bir düş oluşuyor o çocuklar yüzünden. Bu iyi bir şey mi, kötü bir şey mi onu bilemiyorum. Evet, dışarıdan Arafat’ın yüzbaşıları gibi gözüken çocuklar var. Ama onlar kaybedecek hiçbir şeyi olmayan insanlar. Kaybedecek hiçbir şeyi olmayan insanlar doğru örgütlenmediği ve iyilikle örgütlenmediği zaman çok yıkıcı bir güç olurlar. Ve yıkıcılıkla bir yere nasıl varılır bilemiyorum. Varamadık bugüne kadar. Iki gün, 48 saat içinde iki insan tanıdım. Birincisi Ankara’daydı, diğeri Adana’daydı. Bir adam dedi ki, “Ben militarist değilim, hâşâ. Ama ordumla gurur duyuyorum.” Adana’da dedi ki, “Ben şiddete karşıyım. Ama PKK olmasaydı…” Bu neredeyse o kadar karikatürize bir ikilik ki bunun içinden çıkmak, çözüm sağlamak için bile daha ilkel bir düzeyde düşünmeniz gerekiyor. Bu çok zor bir şey. Dedim ya, “Bir iç savaştır aşk, bir neden arar kendine” bir kere bu ikilik başladıktan sonra bir neden bulur kendine.
Türkiye’de bir ırkçılaşma görünüyor yavaştan. Bunun için ne düşünüyorsunuz? Hayır, esasında ırkçılık vardı. Şimdi telaffuz ediliyor. Adana Kitap Fuarı’nda bir kadın “Muz Sesleri”ni imzalatırken, “Arapları hiç sevmiyorum” dedi. “Bu kitap Araplarla ilgili” dedim ben de. Şimdi bu lafın ırkçılık olduğunun farkında değil ve yüksek sesle söylerken de utanılması gereken bir şey olduğunun da farkında değil. Türkiye’deki en büyük sorun ırkçı olmak değil, ırkçı olduğunun farkında olamamak. Son günlerde o kadar garip şeyler duyuyorum ki, “Benim Kürt arkadaşım var ama benim meselem öbür Kürtlerle.” Sevgili dostum Sırrı Süreyya Önder’in çok sevdiğim bir lafı var, “Bu ülkede Kürtler her şey olabilir Başbakan, Cumhurbaşkanı da ama Kürt olamazlar.”

Hrant Dink’i özlüyorsunuz değil mi? Neyini özlüyorum biliyor musunuz? O yaşarken herkes birçok insan onu fazla heyecanlı, fazla naif buluyordu. Ve bu yüzden de göründüğünden daha yalnız bir adamdı. Onla beraber yalnız olmayı özlüyorum. Çok özlüyorum hem de.
Hep bir yerlere gidip yazıyorsunuz. “Ağrı’nın Derinliği” Ermenistan’da kaleme alındı, “Biz Burada Devrim Yapıyoruz Sinyorita” Güney Amerika’da, “İçerden ve Dışarıdan” kitabınızı İsviçre’de topladınız. Bu kitap Beyrut’tan doğdu. Kitaplar farklı ülkelerden doğuyor, neden? Size olmuş muydu bilmiyorum. Küçükken evin içinde olma zorunluluğu benim kalbimi çok daraltırdı. Çok küçüklükten bahsediyorum. Bir yere gitmek değil, sadece kapının dışında durma hakkını isterdim. Sanıyorum o geçmiyor. Bu öyle bir şey, kapının dışında durma hakkı. Bu ülkenin kapılarının dışında durma hakkı. Bir yere gitmek de geri dönmemek için değil ama sadece bir coğrafyaya ya da bir ülkeye mahkûm olmamak.
Sizin edebiyata aşık olmanızı sağlayan yazarlar kimler? Kazancakis, Dostoyevski, Sait Faik. Her şeyden çok Sait Faik. O okuma macerasını geri vermesi için hayata ve zamana yalvarırım. Sait Faik’i okuduğumda 16 yaşımdaydım. Okuldan eve önce yürümeye, sonra dayanamayıp koşmaya başladığımı hatırlıyorum. En sonunda deliler gibi koşup Sait Faik’i okuduğumu. Beni eve öyle deliler gibi koşturacak bir okuma macerası… Sait Faik beni en çok etkileyen adamdır. O edebiyatın şahikalarından biridir benim için.
Kadın yazarlar yok mu? Latife Tekin, Ursula K. Le Guin ablamız. Onu da çok gençken okuyup etkilenmiştim. Ingeborg Bachmann. Walter Benjamin çoğu kişinin aklını ama benim kalbimi çok etkilemiştir. Kimileri ona edebiyatçı demese de bir edebiyatçı olarak görürüm onu. Kullandığı metaforlar beni çok etkiler. Yaşar Kemal büyüklüğüyle, destanı kapsayan büyüklüğüyle beni çok etkiler. Edebiyatı bana bu kişiler sevdirdi ve şu an unuttuklarım da vardır aralarında.
Temelkuran: Cümle kuramayan aşık olamaz

Acid jazz efsanesi bir kez daha İstanbul da

İSTANBUL - Daha önce yine Babylon'da unutulmaz bir Sahne performansı ile müzikseverlerle buluşmuş olan ünlü İngiliz topluluk James Taylor Quartet muhteşem Canlı performanslarıyla yeniden Babylon sahnesinde.
1985 yılında Acid jazz/funk türünde ilk single’ları 'Blow Up' ile Herbie Hancock filminin soundtrack’inde yer ve Müzik dünyasına hızlı giriş yapan grup kısa zamanda NME’nin gözdesi haline gelmeyi başardı.
BBC Radio 1’ın en önemli isimlerinden DJ John Peel’in de desteğinden güç alan grup 1987’de ilk albümleri olan “Mission Impossible”da 60’lı yıllardaki “Alfie”, ”Mrs.Robinson” gibi temaları işleyen yüksek tempolu, punk stili çalışmaya imza attı. “Starsky and Hutch” filminin soundtrack’ine de katkıda bulunan grup yaptıkları çalışmalarla satış rekorları kırdı. Grup canlı performanslarında emprovize sololarla birlikte Modern dans ritmini de yakalayabilen kendine özgü bir stil yarattı.
1990’larda acid jazz’ın ön plana çıkmasıyla yön değiştiren grup Soul II Soul, Alison Limerick, Noel McKoy gibi isimlerle çalıştı. Grubun o yıllarda çıkardığı “In The Hand of The Inevitable” albümü acid jazz kategorisinde hala en fazla satış gerçekleştiren çalışmalar arasında yer alıyor. 90’ların sonlarına doğru kendi köklerine dönmeye karar veren James Taylor Quartet, “Whole Lotta Love”, “Dirty Harry” gibi cover parçalarla yeniden listelerde üst sıralara oturdu. Grup aynı zamanda Austin Powers Film serisinin ilk soundtrack albümünde yer aldı ve şu ana kadar Tom Jones, Manic Street Preachers ve U2 gibi isimlerle çalıştı.
Acid jazz efsanesi bir kez daha İstanbul'da

Son 10 yılın en iyi 50 filmi Altyazı da

İSTANBUL - Aylık Sinema Dergisi Altyazı'nın Şubat sayısının kapağında, Jane Campion’ın İngiliz Şair John Keats’in hayatının son demlerinde yaşadığı aşka odaklandığı ve Keats’in şiirlerinin dokusunu perdeye taşıdığı filmi 'Parlak Yıldız/ Bright Star' yer alıyor.
Şubat ayında vizyonda olması planlanan Parlak Yıldız, derginin Şubat sayısının ana dosya konusu için de önemli bir yere sahip.
2000'LERİN EN İYİLERİ2000’lerin 'En İyi 50 Film'inin seçildiği ve Mulholland Çıkmazı, Aşk Zamanı, Beyaz Bant ve Parlak Yıldız gibi filmlerin yer aldığı bu dosyada Altyazı yazarları, "2000’ler sineması hangi filmler olmasa bizim için tüm anlamını yitirirdi?" sorusuna yanıt arıyorlar ve seçilen filmleri bu gözle yeniden hatırlayıp, bu filmlerde neyin bizi sinemaya daha çok bağladığını, sinemaya olan inancımızı neyin tazelediğini sorguluyorlar.
2009'UN EN İYİLERİDergideki bir diğer geriye dönük değerlendirme dosyası ise geçtiğimiz yıl beyazperdede iz bırakanları masaya yatırıyor. Sinema yazarlarının 'İlk On' listelerinin yer aldığı ve seçilen 'En İyi On' filmin her sene olduğu gibi yine Altyazı yazarları tarafından kaleme alındığı bu 2009 değerlendirmesinde, 2009’da vizyonda öne çıkan Açlık, Hayat Var, Soysuzlar Çetesi ve Şampiyon gibi filmler hatırlanıyor.
Altyazı’nın 92. sayısının diğer iki dosya konusunu ise Aralık ayında kaybettiğimiz usta Yönetmen Zeki Ökten ve sinemaseverlerin Şubat ayını iple çekmesini sağlayan !f İstanbul oluşturuyor.
ZEKİ ÖKTEN ANISINA...Zeki Ökten’in anısına hazırlanan dosya, birçok farklı türde filme imza atan yönetmenin sinemasındaki ortak temaları değerlendiren bir incelemenin yanı sıra, Ökten’in Sürü, Pehlivan, Düşman gibi belli başlı işleri hakkında kaleme alınmış yazılardan oluşuyor.
!f İstanbul için hazırlanan özel bölümde ise, festivalin 'Erkeklik Halleri' ve 'Kürt Filmleri' gibi seçkileri değerlendiriliyor ve zengin Festival programında öne çıkan filmler vurgulanıyor. Bu sene !f İstanbul kapsamında Altyazı işbirliğiyle gösterilecek olan Ben Küba (Soy Cuba) ise derginin 'İkinci El' köşesinde geniş olarak inceleniyor. Mikhail Kalatozov’un 1694 yılında çektiği ve döneminin çok ötesinde bir estetiğe sahip olan, Devrimci bir sinema dili arayışındaki Ben Küba, !f İstanbul esnasında, 19 Şubat Cuma günü saat 17.00’de Festival Merkezi: The Hall’da tüm sinemaseverlere açık olan bir tartışmayla Altyazı yazarlarınca masaya yatırılacak ve böylece Ben Küba incelemesi derginin sayfalarının dışına taşıp okuyucularla buluşacak.
'AVATAR' TARTIŞILIYORAltyazı’nın artık gelenekselleşen 'Yuvarlak Masa Tartışmaları'nın bu ayki konuğu ise James Cameron'ın son birkaç aydır tüm dünyada sinema gündemini meşgul eden filmi Avatar oluyor. Avatar, teknolojiyle ve sanal gerçeklikle olan ilişkisiyle, çok farklı okumalara imkân veren ideolojik boyutuyla ve içerdiği temsil biçimleriyle oldukça hararetli bir tartışmaya konu oluyor.
Son 10 yılın en iyi 50 filmi Altyazı'da

Na viler Türk mü Kürt mü?

İSTANBUL - James Cameron’ın filmi Avatar tüm zamanların en çok kazanan yapımı oldu. Pek çok bakımdan da en çok tartışma yaratan, konuşulan ve anlattığı Hikaye çok çeşitli yönleriyle yorumlanan bir film... Avatar nasıl bir filmdi? Solcu mu, antiemperyalist mi, antimilitarist ya da çevreci mi? Hikaye Irak Savaşı’na bir eleştiri mi?
Bu ve benzeri sorulara pek çok yerde rastlamak, benzer tartışmaları farklı yerlerde izlemek mümkün. Ama Film hakkında yapılan iki farklı yorum, Türkiye’nin son dönemin gündemi ile yakından ilişkili.
Türk Solu Dergisi’nin son sayısında Gökçe Fırat imzalı yazıda, ülkeleri insanlar tarafından istila edilen yerli Na’vi halkının Türkler’le ilişkili olduğu iddia ediliyor. Newede Dersim (Yeniden Dersim) sitesinde Cengiz Kapmaz ise Na’vileri Kürtler’le ilişkilendiriyor.
NA’VİLER Türk MÜ? Gökçe Fırat’ın ‘Na’vi’ler Türk mü? başlıklı yazısında Na’vi halıkının kutsal ağacı ile eski Türkler’deki Gök Ağacı ya da Hayat Ağacı arasında bağlantı kuruluyor:
“Kur’an’da geçen 'Tuba ağacı'nı anımsatsa da aslında bu ağacın kökleri çok çok daha eskilerdedir ve Türk mitolojisinden alınmadır.
Türklere göre Dünyanın bir direği vardır. Yer ile göğü birleştiren bu direk aynı zamanda atalarımızın yaşadığı tipik Türk çadırının da direğine benzer.

Bu, yer ile göğü birleştiren Gök Ağacı, Hayat Ağacıdır. Bu ağaç dünyanın direğidir.
Göğün direğine ‘Bay Terek’ de denir ve kimi kavimlerde bu bir kayın ağacıdır. O nedenle “Bay Kayın” adı da verilir.
Abakan Türklerine göre ise dünyanın ortasında bir demir dağ vardır. Bu dağın üzerinde ise 7 dallı beyaz bir Huş ağacı bulunmaktadır.
Yakut Türklerine göre ise tüm insanlar tek bir ulu ağaçtan beslenir. Doğum tanrısı Kübey Han da bu ağacın kovuğundadır.
Avatar’da seçilen Sahne Türk efsanelerinde ve destanlarında açıkça tarif edilen dünyanın direği olan Hayat Ağacıdır.
Bu ağacın içinde yaşayan mavi derili klan da insan dışı yeni ve farklı bir Canlı türünden çok Türkleri andırmaktadır.

‘İNANÇLARI TÜRKLERDEN’ İnanç sistemi ise kesinlikle Türk anlayışını yansıtmaktadır. Na’viler, o ağacın içinde doğanın bir parçasıdır. Ağaç da tıpkı Na’vi gibi canlıdır, o nedenle kutsaldır, el sürülmez, kesilmez.
Hatta vahşi ve Korkunç yaratıklar olarak canlandırılmış olan hayvan benzeri yaratıklar da canlıdır ve Na’viler onlara da dokunmaz.
Kısacası Na’viler doğanın içinde kendilerini de doğanın bir parçası olarak görürler, doğayla, bitki örtüsüyle, toprakla, suyla, ateşle ve hareket eden tüm canlı türleri ile birlikte, kimseye zarar vermeden yaşarlar.
Na’viler Türk mü Kürt mü?

Portakal ı kazandılar ama paralarını alamadılar

ANTALYA - Antalya Altın Portakal Film Festivali Genel Koordinatörü Göksel Kumsal, 10-17 Ekim 2009'da düzenlenen 46. Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivali'nde para ödüllerinin sahiplerine verilmesinde bürokratik işlemler yüzünden gecikme yaşandığını belirterek, ödemelerin 5 Şubatta yapılacağını bildirdi.
Kumsal, Antalya Büyükşehir Belediyesinin desteğiyle Antalya Kültür Sanat Vakfınca (AKSAV) 10-17 Ekim 2009'da düzenlenen 46. Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivali'nde ödül alan sinemacılara verileceği açıklanan toplam 600 bin TL'lik ödülün sahiplerine ödenmediği iddialarıyla ilgili olarak, bürokratik işlemler nedeniyle, ödül alan filmlerin sahiplerine ödeme yapılmasında gecikildiğini söyledi.
Portakal'ı kazandılar ama paralarını alamadılar

Türkiye 5 filmle Berlin de

BERLİN - Almanya'nın başkenti Berlin'de 11-21 Şubat arasında düzenlenecek 60. Uluslararası Film Festivali'nde Yarışma bölümünde "Altın Ayı" için yarışacak 20 Film arasında, Semih Kaplanoğlu'nun yönettiği ve baş rollerde Bora Alataş, Erdal Beşikçioğlu, Tülin Özen, Alev Uçarer ve Ayşe Altay'ın oynadığı "Bal" filmi de bulunuyor.
Festivalde yarışma dışı gösterilecek filmler arasında, Leonardo DiCaprio ve Mark Ruffalo'nun oynadığı, Yönetmen Martin Scorsese'nin "Shutter Island" adlı filmi de yer alıyor.
'KASABA', 'PUS', 'KOSMOS'...Forum bölümünde, Nuri Bilge Ceylan'ın "Kasaba" ve Tayfun Pirselimoğlu'nun "Pus" filmi yer alırken, Panorama özel bölümünde de Reha Erdem'in "Kosmos" adlı filmi bulunuyor.
Berlinale'nin "Hommage" bölümünde de Fatih Akın'ın "Yaşamın Kıyısında" adlı filmi, baş rolde oynayan Hanna Schygulla'nın, sanata katkılarından dolayı gösterilecek.
Panorama bölümünde, yönetmenliğini Feo Aladağ'ın yaptığı ve baş rollerde Sibel Kekilli, Florian Lukas, Derya Alabora ve Tamer Yiğit'in oynadığı 'Die Fremde/ Yabancı' adlı Alman filmi gösterilecek.
Berlinale Başkanı Dieter Kosslick, bugün başkent Berlin'de etkinlikleri tanıtmak amacıyla düzenlediği basın toplantısında, Türk filmleriyle ilgili soruya karşılık, Türkiye'de ve Almanya'da Türk göçmenler tarafından yapılan filmlerin çok güçlü filmler olduğunu, bunların bazılarının Berlinale kapsamında da gösterildiğini belirtti.
Toplantıda, Berlinale'nin 60. yılı nedeniyle bir pasta kesildi.
YILDIZLAR BERLİN'E...Berlinale'ye, Leonardo DiCaprio, Jeanne Moreau, Martin Scorsese, Ben Stiller, Gerard Depardieu, Ewan McGregor, Ben Kingsley, Pierce Brosnan, Shah Rukh Khan, Michelle Williams ve Jackie Chan gibi ünlü isimlerin de gelmesinin beklendiğini ifade eden Kosslick, Berlinale'de "Metropolis" filminin de 12 Şubat'ta gösterileceğini kaydetti.
Türkiye 5 filmle Berlin'de

SİYAD Ödülleri nde Hayat Var

İSTANBUL - 42. SİYAD Ödülleri dün gece Beşiktaş Kültür Merkezi’nde yapılan törenle sahiplerini buldu. Cem Yılmaz’ın sunduğu törene Türk sinemasının önemli isimleri katıldı.
Reha Erdem’in 'Hayat Var'ı 'En İyi Film' dahil 4 ödülle dönerken, Yağmur ve Durul Taylan’ın 'Vavien'i aday olduğu 11 dalın 5’inde ödüle uzanan Film oldu. 'Neşeli Hayat' ve 'Uzak İhtimal' ise birer ödül kazandı.
Ödül konuşmasında Reha Erdem, hiçbir zaman ödül beklemediğini ama yine de verildiği zaman çok büyük bir heyecan olduğunu söyledi. Erdem, şöyle devam etti: ''Diğer ödülleri 3-5 kişi veriyor ama burada 50'nin üzerinde Sinema yazarı verince kabul edilmiş oluyıorsunuz. "Devam" diyorlar. ''Daha da dene'' diyorlar benim anladığım. O yüzden çok mutluyum.''
En İyi Senaryo ödülünü kazanan Engin Günaydın ise, ''Senaryo benim için önemliydi. Bu benim için bir onay oldu. Özellikle sinema yazarları önemli. Türk sinemasında çok önemli düşünceler. O düşünceler destekledi filmin senaryosunu...'' diye konuştu.
Gece boyunca 13 dalda ödül kazanan yapıtlar açıklanırken Onur Ödülleri, Tuncan Okan Emek Ödülü ve Ahmet Uluçay Umut Ödülü de sahiplerine verildi.
2009’da Türkiye sinemalarında gösterime giren yabancı filmler arasında yapılan seçimde ise Steve McQueen’in yönettiği 'Açlık' 'En İyi Yabancı Film' ödülünü kazandı.
Geceye, uzun konuşmasıyla Türkan Şoray'ı sahnede yaklaşık 10 dadika bekleten Atilla Dorsay'ın çıkışları damgasını vurdu.
Dorsay, ''Rahat rahat konuşabilirim çünkü bu gece televizyondan yayınlanmıyor ödül töreni, beceremedi arkadaşlarımız'' dedi ve Cem Yılmaz'a da sataşmayı ihmal etmedi:
''O, son zamanlarda türlerin parodisini yapmaya başladı. Bilimkurgu, taş devri taşlaması, western derken herhalde sıra yakında korku filmine gelecek. Ama ne zaman sıra bir zombi parodisi yapmaya gelecek, dur arkadaş diyecekler, onu eleştirmenler yaptı. Böylelikle galiba Cem Yılmaz'ın taşlamalarını biraz elinden alacağız. Ama bence Cem Yılmaz'ı bundan daha fazla kızdırmış olması gereken şey, 'Yahşi Batı' için yazdıklarımız. Pek sempatiyle bakmadık bu filme. Halbuki önceki filmini daha çok sevmiştik...
RUH YÜCELİĞİ OLARAK GÖRÜYORUMBuna rağmen Cem Yılmaz burada ve bu geceyi sunuyor. Ben bunu bir ruh yüceliği olarak görüyorum. Kendisine buradan teşekkür ediyorum. Belki de yanılıyorum bunun arkasında büyük bir intikam planı var. Bizi harcamaya başladı bile ve sanırım gece boyunca da devam edecek.
Dorsay'ın sözlerine, Cem Yılmaz'ın esprili cevabı gecikmedi:
'ÖNEMLİ OLAN KATILMAKTI'Efendim ruh yüceliği dediğiniz nedir ki, bu incelikli değinmenizden dolayı çok teşekkür ederim ama gerçek duygum şudur ki, filmlerin bu işe bizden daha çok yoğunlaşmış kişilerce değerlendirilmesi, beğenilmemesi dahil, daha iyisini yapmak için bir motivasyondur. (Sesini inceltiyor) Bu Güzellik yarışmasında "önemli olan katılmaktı" diyen kızlara benzese de benim gerçek duygum budur.
'KARA KALP', 'LAS MİS DOS'...''Bir şeyi hatırlatayım. Reha Erdem'i görünce hatırladım. Benim filmografimde anılmayan bir filmimiz var. Reha'yla beraber yaptığımız 'Yalnızlık' isimli film, Zeki Demirkubuz'la birlikte yaptığım 'Kara Kalp' ve Ferzan Özpetek'le 'Sarıl Bana', Fatih Akın'la yaptığım 'Las Mis Dos'... Bunlardan bahsedilmedi, buna biraz kırıldım.''
KÜRKLE SAHNEYE ÇIKIYOR...''Sinema Yazarları Derneği'ne arada ödeme yaptıkları için teşekkür ediyorum. Tabii bu şaka elbette, bu kürkle ilgili vermek istediğim mesaj, birinci yapay olması. İçeride buldum, kuliste dediler ki, ''Yapma, hayvan hakları ayaklanır'' dedim ki, ''Ayaklansaydı benim için ayaklanırdı zaten. Atilla beye şunu vurgulamak için giydim kürkü, yeni jenerasyon SİYAD'la ilgili komite, çok saçma sapan şeylere para harcıyor.
'BELGESEL DEDİYSEK O KADAR DA DEĞİL'''Belgesel niteliğindeki filmleri göreceğiz, yalnız benim de bir katılımım oldu. 1984'te çekilen sünnet kasetimi verdim ama değerlendirme dışı, 'belgesel dediysek o kadar da değil' diye dışlandı.
Diğer yandan Yılmaz'ın tören çıkışında basına verdiği demeç ise kafaları karıştırdı: ''Atilla abi bizim çok sevdiğimiz bir abimiz, çok önemli bir Müzik insanı.''
SİYAD Ödülleri'nde 'Hayat Var'

Fransa da Ömer Kavur a saygı

İSTANBUL - Fransa’nın önemli Film festivallerinden 16. Vesoul Asya Sinemaları Festivali, Fransa’da Türkiye Mevsimi kapsamında, Türk sinemasının usta yönetmeni, yapımcı ve senarist Ömer Kavur’a özel bir bölüm ayırdı. Türk sanat sinemasının en önemli yaratıcılarından biri olan Ömer Kavur’un yurt dışında ilk kez 14 filmiyle toplu gösterisi yapılıyor.
Festivalde, “Türk Sinemacı Ömer Kavur’a Saygı” başlığı altında usta sinemacının aralarında Yusuf ile Kenan (1970), Gizli Yüz (1991), Ah Güzel İstanbul (1981), Kırık Bir Aşk Hikayesi (1981), Yatık Emine (1974), Anayurt Oteli (1986) ve Gece Yolculuğu’nun (1987) da bulunduğu 14 filmi izleyicilerle buluşacak.
Fransa'da Ömer Kavur’a saygı

Worthington ın yıldızı parlamaya başladı

LOS ANGELES - Universal Pictures yapımı 'Dracula Year Zero' adlı filmin başrolü için öneri yapılan Sam Worthington, Film için yapımcılarla görüşme masasına oturdu.
'The Crow', 'I, Robot' gibi filmlere imza atan Alex Proyas'ın yöneteceği 'Dracula Year Zero' adlı filmin senaryosunu Matt Sazama ve Burk Sharpless kaleme aldı.
Worthington'ın yıldızı parlamaya başladı

Avatar Titanic i batırdı

LOS ANGELES - Halen gösterimde olan James Cameron imzalı 'Avatar'ın, dünyada en çok gişe geliri getiren Film ünvanını Titanic filminin elinden aldığı bildirildi.
'En İyi Film' ve 'En İyi Yönetmen' Altın Küre ödüllü filmin dağıtımcısı 20th Century Fox şirketi, Cameron'ın yönettiği 'Avatar'ın dünkü satışlardan sonra, toplam hasılatının 1 milyar 859 milyona ulaştığını açıkladı.
Titanic ise, 1997-98'de 1 milyar 843 milyonluk hasılat elde etmişti.
'Titanic', 'Aliens' ve 'Terminator' filmlerinin yönetmeni James Cameron'ın çığır açan filmi Avatar'da, Sinema tekniklerinde son teknolojiden hiçbir masraftan kaçınılmadan faydalanıldı. Üç boyutlu olarak da izlenebilen film, Na'vi adlı bir halkın yaşadığı Pandora adlı gezegende geçiyor.
Aralık ayında gösterime giren film, ilk günlerinde büyük bir başarı yakalamasına karşın, Will Smith'in oynadığı 'I Am Legend'in 77.2 milyon dolarlık ABD rekorunu kıramamış, 3 boyutlu film sektöründe 'Up'ın 68,1 milyon dolarlık rekorunu geçmekle yetinmişti.
İLGİLİ HABERLER
Farklı Dünya, ebedi sorunlar… 'Avatar' Oscar'a doğru... 'Avatar olmak istiyorum' 'Avatar' solcu bir film mi? 'Avatar'la 'beyaz mesih yalanı' devam ediyor 'Avatar' İspanya rekorunu da kırdı
HERKES 'AVATAR'IN ZAFERİNİ KONUŞUYOR Sinema sektörü yayın organı Variety ile BBC'de yer alan haberlere göre, 20th Century Fox yapımı 'Avatar', 6 hafta içerisinde büyük bir rekora imza attı.
Sinema tarihinin en çok hasılat elde eden iki filminde kamera arkasına geçen Cameron, ''dünyanın kralı'' olarak bir daha kırılması güç bir rekora imza attı.
'Titanic'le 70. Oscar Ödülleri töreninden tam 11 dalda altın heykelcikle dönen Cameron, 'En İyi Film' ve 'En İyi Yönetmen' kategorileri de dahil olmak üzere topladığı ödüllerle, 'Ben-Hur' filminin 1959 yılında kırdığı rekoru egale etmişti.
'Avatar' filmiyle benzer bir rekor kırmayı hedefleyen Cameron ve ekibinin, gelecek ay ilan edilecek Oscar adaylıklarını heyecanla beklediği belirtildi.
'Avatar' 'Titanic'i batırdı

Cannes ın jüri başkanı Tim Burton

ROMA - 63. Cannes Film Festivali'nin jürisine bu sene sıradışı tarzıyla bilinen Amerikalı Yönetmen Tim Burton başkanlık yapacak.
12-23 Mayıs tarihleri arasında gerçekleşecek festivalde dokuz kişilik jüriye başkanlık yapacak 51 yaşındaki yönetmen, "Bir düş gerçekleşmiş oluyor. Üç programı birlikte izlediğim ve 48 saatlik korku Film maratonlarıyla geçen bir gençlik döneminin ardından kendimi Cannes için hazır hissediyorum" dedi.
Sinemanın en yaratıcı ustaları arasında yer alan Burton, bugüne kadar çoğu kültleşen 'Beetle Juice/ Beter Böcek', 'Edward Scissorhands/ Makas Eller', 'Batman', 'Batman Returns/ Batman Dönüyor', 'Ed Wood', 'Sleepy Hollow/ Hayalet Süvari', 'Big Fish/ Büyük Balık', 'Corpse Bride/ Ölü Gelin' gibi birçok 'masal'a imza attı.
Tim Burton'ın son filmi 'Alis Harikalar Diyarında/ Alice in Wonderland' 5 Mart'ta gösterime girecek.

Dünyanın en önemli festivallerinin başında gelen Cannes Film Festivali'nin jürisine geçen yıl ünlü Fransız film yıldızı Isabella Huppert başkanlık etmişti.
Cannes'ın jüri başkanı Tim Burton

Ankara da yarışacak filmler belli oldu

ANKARA - Dünya Kitle İletişimi araştırma Vakfı tarafından 11–21 Mart tarihleri arasında düzenlenecek olan festivalde ''Ulusal Uzun Film Yarışması'', ''Kısa Film Yarışması'' ve ''Belgesel Film Yarışması'' dallarında başvuruda bulunan filmler arasında ön eleme yapıldı.
Okan Arpaç, İnci Demirkol ve Ali Karadoğan'dan oluşan Ulusal Uzun Film Yarışması Ön Eleme Seçiciler Kurulu, başvuruda bulunan filmler arasında yaptığı değerlendirme sonucunda 12 filmin ''Ulusal Uzun Film Yarışması''na katılmasına karar verdi. ''Ulusal Uzun Film Yarışması''nda şu filmlerin yarışması kararlaştırıldı:
-11'e 10 Kala (Pelin Esmer) -Acı (Cemal Şan) -Başka Dilde Aşk (İlksen Başarır) -Büyük Oyun (Atıl İnaç) -İki Dil Bir Bavul (Orhan Eskiköy) -Kako Si? (Özlem Akovalıgil) -Kara Köpekler Havlarken (Mehmet Bahadır Er, Maryna Gorbach) -Köprüdekiler (Aslı Özge) -Min Dit (Miraz Bezar) -Orada (Hakkı Kurtuluş) -Çıngıraklı Top (Mahir Egemen Ertürk) -Deli Deli Olma (Murat Saraçoğlu)
KISA FİLM VE BELGESEL Festival kapsamında düzenlenen ''Ulusal Kısa Film Yarışması'' için Bülent Özkam, Cumhur Canbazoğlu ve Prof. Dr. Oğuz Onaran'dan oluşan ön eleme seçiciler kurulu, başvuran filmler arasından 10 kurmaca, 10 canlandırma ve 8 deneysel olmak üzere toplam 28 filmin yarışmaya katılmasına karar verdi.
Ankara'da yarışacak filmler belli oldu

Avatar ı dağa taşa yazıyorlar...

PEKİN - Çin'in güneyindeki Hunan eyaletinin Cangciacie şehrinde bir dağa, uçan dağları ve üç boyutlu animasyonlarıyla dünyada izlenme rekorları kıran "Avatar" filminin ismi verildi.
"Avatar"ın ulaştığı şöhreti paraya çevirmek isteyen eyalet yönetimi, resmi internet sayfalarında, Cangciacie'deki "Güneyin Gökyüzü Sütunu" adlı dağın adının "Avatar Hallelujah Dağı" olarak değiştirildiğini duyurdu.
Eyalet yönetimi, "Avatar" filminde uçan "Hallelujah Dağları"nın ilham kaynağının "Güneyin Gökyüzü Sütunları" dağı olduğunu ve 2008 yılında eyalete gelen bir Hollywood fotoğrafçısının bölgede birçok resim çektiğini aktardı.
İnternet sitesinde, fotoğrafçının çektiği karelerin "Hallelujah Dağları" dahil, "Avatar" filminin ana unsurlarını oluşturduğu da belirtiliyor.
"Pandora uzak, ancak Cangciacie yakın" ifadesinin kullanıldığı resmi internet sitesinde, "Avatar'daki Hallelujah Dağları'nı görmeye ve gerçek Pandora'yı keşfetmeye hoş geldiniz" ibareleri yer alıyor.
Öte yandan, turist çekmek için faaliyete geçen Çin seyahat şirketleri ise müşterilerini davet ettiği internet sitelerinde, "Avatar-Pandora'ya büyülü seyahat" ve "Avatar'ın uçan dağına mucizevi seyahat" gibi sloganları kullanmaya başladı.
İLGİLİ HABERLER
'Avatar' 'Titanic'i batırmak üzereFarklı Dünya, ebedi sorunlar… 'Avatar' Oscar'a doğru... 'Avatar olmak istiyorum' 'Avatar' solcu bir Film mi? 'Avatar'la 'beyaz mesih yalanı' devam ediyor 'Avatar' İspanya rekorunu da kırdı
'Avatar'ı dağa taşa yazıyorlar...

Avatar Titanic i batırmak üzere

WASHINGTON - Box Office'in tahminlerine göre, sinemalarda 6 hafta aralıksız birinci olan, Yönetmen James Cameron'un bilimkurgu filmi 'Avatar', geçen haftayı da 36 milyon dolarla kapattı. ABD'de toplamda 552,8 milyon dolar hasılata ulaşan film, dünya genelinde 1,843 milyar dolar hasılat yapan 'Titanic'in ardından 1,841 milyar dolar gelir elde etti.
Ayrıca uluslararası bilet satışlarında 1,29 milyar dolarla 'Titanic'in rekoru olan 1,24 milyar doları geçen 'Avatar', 'yıkılmaz sanılan bu büyük gemiye' ilk 'buz darbesini' de vurmuş oldu. 'Avatar'ın, birkaç gün içinde, aralarında yalnızca 2 milyon dolar fark kalan 'Titanic'i 'batırarak' şimdiye kadar en çok kazanan filmi unvanını alması bekleniyor.
20. Century Fox'un Dağıtım Müdürü Chris Aronson da 'Avatar'ın rekorlarını, tüm 'en'lere meydan okuma olarak yorumluyor.
Beyazperde Aktörleri Derneğinin ödül töreninden eli boş dönen, ancak Altın Küre'de 'En İyi Film' ve 'En İyi Yönetmen' ödüllerini toplayan 'Avatar'ın, 2 Şubat'ta da Oscar'a 'En İyi Film' dalında aday gösterilmesi bekleniyor.
İLGİLİ HABERLER
Farklı Dünya, ebedi sorunlar… 'Avatar' Oscar'a doğru... 'Avatar olmak istiyorum' 'Avatar' solcu bir Film mi? 'Avatar'la 'beyaz mesih yalanı' devam ediyor 'Avatar' İspanya rekorunu da kırdı
ABD'DE HAFTANIN EN ÇOK İZLENENLERİÖte yandan Box Office'in tahminlerine göre, ABD ve Kanada'da geçen hafta, 'Avatar'dan sonra en fazla, vizyona yeni giren film 'Birlik/ Legion' izlendi. 'Birlik' haftayı 18,2 milyon dolarla kapattı.
'Avatar' 'Titanic'i batırmak üzere

Beyaz Perde Aktörleri Derneği ödülleri dağıtıldı

LOS ANGELES - Beyaz Perde Aktörleri Derneği ödülleri, ABD'nin Los Angeles kentinde düzenlenen törenle sahiplerini buldu.
Ünlü Amerikalı Film yıldızı Jeff Bridges, ''Crazy Heart'' filminde canlandırdığı zorlu bir hayat yaşayan country şarkıcısı rolüyle, derneğin en iyi erkek oyuncu ödülüne layık görüldü.
En iyi kadın oyuncu ödülü ise ''The Blind Side'' adlı filmde, sonunda Futbol yıldızı olmayı başaran, yardıma ihtiyacı olan bir gencin inatçı koruyucusu rolünü oynayan Sandra Bullock'a gitti.
Los Angeles'taki ödül töreninde, ''Inglourious Basterds'' filminde canlandırdığı, kendi çıkarları için herkesi kullanan Nazi subayı rolüyle Christopher Waltz en iyi yardımcı erkek oyuncu, Mo' Nique de çocuklarına kötü davranan bir anneyi canlandırdığı ''Precious'' filmindeki rolüyle en iyi yardımcı kadın oyuncu ödülünün sahibi oldu.
Sandra Bullock "The Blind Side" adlı filmdeki rolüyle en iyi kadın oyuncu ödülünü aldı.
Yönetmenliğini Quentin Tarantino'nun yaptığı ''Inglourious Basterds'' filmi ise en iyi film topluluğu ödülünü kazandı. En iyi drama dizisi topluluğu ödülünü, geçen yıl da aynı ödülü kazanan AMC yapımı ''Mad Men'' dizisi alırken, 19 kişilik kadrosuyla Fox TV yapımı ''Glee'' en iyi Komedi dizisi topluluğu ödülünün sahibi oldu.
Beyaz Perde Aktörleri Derneği ödülleri dağıtıldı

Jean Simmons hayatını kaybetti

LOS ANGELES - Los Angeles Times gazetesinin Jean Simmons'ın yardımcısı Judy Page'e dayanarak verdiği haberde, akciğer kanseriyle mücadele ettiği bilinen ünlü Film yıldızının, dün Santa Monica'daki evinde öldüğü belirtildi.
Sir Laurence Olivier'nin oynadığı 'Hamlet' filminde Ophelia'yı oynayan, Türkiye'de Gönül Yolu adıyla gösterime giren ''Guys and Dolls'' adlı filmde, Marlon Brando ile birlikte şarkı söyleyen ve Gregory Peck, Paul Newman ve Kirk Douglas gibi ünlü film yıldızlarıyla başrolleri paylaşan Simmons 80 yaşındaydı.
Sinema dünyasına ilk kez 1944'te 14 yaşındayken çevirdiği İngiliz yapımı 'Give Us the Moon' adlı film ile giriş yapan Londra doğumlu Simmons, İngiliz film yönetmeni Davin Lean'ın üstlendiği 1946 yapımı Büyük Umutlar adlı filmde canlandırdığı, münzevi bir hayat süren Mis Havisham'a eşlik eden Estella rolüyle Sinema dünyasında tanındı.
1948 yılında Olivier'ye Oscar ödülü kazandıran 'Hamlet' filmindeki Ophelia rolüyle en iyi yardımcı bayan oyuncu, 1969'da çevirdiği 'Happy Ending' filmindeki rolüyle de 'En İyi Kadın oyuncu Oscar'ına aday gösterilen Simmons, 1980'li yıllarda gösterimde olan 'The Thorn Birds' adlı mini dizilerdeki rolüyle Emmy ödülünün sahibi oldu.
Ünlü film yıldızı James Stewart ile yaptığı evliliği 1960'ta noktalayarak, film yönetmeni Richard Brooks ile evlenen Simmons, sanatçı kariyerini 1980'li ve 1990'lı yıllarda rol aldığı Televizyon dizileriyle sürdürdü.
Simmons ve Robert Mitchum (Angel Face, 1952)
Jean Simmons hayatını kaybetti

Kısa filmler ‘kötülük e karşı yarışıyor

İSTANBUL - Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Festivali 13. senesine özgü bir temayla yola çıkıyor: 'Kötülük'.
Festival bu tema kapsamında bir de kısa Film yarışması düzenliyor. Kısa filmin gelişmesine katkıda bulunmayı hedefleyen Yarışma, toplumsal cinsiyet rollerinin sorgulanmasına ve filmlerde kadın bakış açısının geliştirilmesine de olanak sağlamak amacıyla yapılacak.
Bu hikayede gerçekten kötü olan kim?Festival şiddeti, yoksulluğu, savaşları, göçleri, ekonomik krizleri, emek sömürüsünü ve dünya yüküyle sıkıntıyı eteğinde taşımaya zorlanan kadınlara atfedilen ‘kötülüğü’ sorgulayacak.
Kötülüğün bazen öznesi, bazen de nesnesi olarak tarif edilen kadınlar… Büyücü, cadı, iffetsiz, muhteris, lezbiyen, dedikoducu, fahişe, azınlık, küfürbaz, edepsiz, rahat, özgür, küstah, söz dinlemeyen, kahkaha atan, eviyle ve çocuğuyla ilgilenmeyen, yuva yıkan, hak arayan, kadınları örgütleyen, kötü yola düşen ve düşüren… Lilith, Havva, Delilah, Medea, Leydi Macbeth, Salome, Marie Antoinette, Jean D’arc, Justine, Hürrem Sultan, Carmen, Mata Hari…
Sinema da kadınlara atfedilen bu rollerin yansıtıcısı olmayı seçti. Yalnızca Hollywood ve Yeşilçam değil, her ülkenin sinemasında kadının kimliği aynıydı: Femme fatale, yani vamp, yani ölümcül kadın, yani kötü kadın… Üvey anneler, kaynanalar, metresler, hırslı iş kadınları, Sigara ve içki içen kadınlar, sarışın kadınlar, sınıf atlamak için kadınlığını kullanan kadınlar, azgın kadınlar, doyumsuz kadınlar, ağına düşürdüğü erkeklerin kanını emen kadınlar, yuva yıkanlar, fındıkkıranlar… Phyllis Dietrichson, Gilda, Şangaylı Kadın, Mavi Melek, Matty Walker, Catherine Tramell…
Bir kez daha düşünelim: Bu hikayelerde gerçekten kötü olan kim?
Toplam ödül 5 bin TL 10 dakikayı aşmayan “kötülük” temalı filmler Burcu Aykar Şirin, Gülden Treske ve Seçil Büker’den oluşan seçici kurul tarafından değerlendirilecek ve kazananlar 6 Mayıs’ta, Festival’in açılış töreninde açıklanacak.
Çankaya Belediyesi’nin katkılarıyla yapılacak yarışmada 'Birinci Film'e 2.500 TL, 'İkinci Film'e 1.500 TL ve 'Üçüncü Film'e de 1.000 TL para ödülü verilecek.
Kısa filmler ‘kötülük’e karşı yarışıyor

Türkiye nin ilk kısa film sineması açılıyor

İSTANBUL - Nazım Hikmet Kültür Merkezi, kısa filmcilerin buluşma, paylaşma ve gösterim mekânı olma iddiasıyla gündeme getirdiği projeyi, 23 Ocak Cumartesi günü bir açılış etkinliğiyle başlatacak.
Şubat ayında Kültür Merkezi’nin "Yılmaz Güney Salonu"nda her Pazar saat 16.00'da gerçekleştirilecek gösterimlerle kısa Film sineması faaliyete geçecek.
Kültür Merkezi'nden yapılan açıklamada, "Kısa filmlerinizin izleyicilerle buluşmasını, üretimlerinizi paylaşmayı, tartışmayı, Sinema aracılığıyla sözünüzü söylemeyi dert ediyorsanız siz de 23 Ocak günü yapılacak açılışa katılın" denildi.
nazimhikmetkulturmerkezi.org adresindeki 'Kısa Film Sineması' bölümünden bilgi alabilir ve kisafilm@nazimhikmetkulturmerkezi.org iletişim kurabilirsiniz.
23 Ocak Cumartesi günü gerçekleştirilecek olan açılışta gösterilecek olan filmler şunlar:
"Ev Sahibim" (Özgür Bakar), "İkiyüzlira" (Erkan Uzdur), "Lal" (Hakan Yılmaz), "Kara Gün" (Pınar Balcı), "Açılım" (Genç Sinemacılar), "Hoş Geldin Bebek" (Serhat Koca).
Film gösterimlerinin ardından yönetmenlerle kısa sohbetler gerçekleştirilecek.
Nazım Hikmet Kültür Merkezi Ali Suavi Sokağı (Sanatçılar Sokağı), No: 7, Bahariye - KADIKÖY İstanbul
Türkiye'nin ilk kısa film sineması açılıyor

Güneşi Gördüm ün Oscar macerası sona erdi

İSTANBUL - en iyi Yabancı Film dalında Türkiye'nin Oscar aday adayı olan 'Güneşi Gördüm' 9 filmlik listeye kalamadı.
65 film arasından seçilen ilk 9 arasında Bulgaristan ve Kazakistan’ın temsilcileri de bulunuyor. 2 Şubat’ta 4 filmin daha eleneceği listeden kalan filmler 82. Oscar töreninde yarışacak.
'Güneşi Gördüm'ün Oscar macerası sona erdi

Avatar en büyük olmaya doğru...

İSTANBUL - Tüm zamanların en çok konuşulan filmlerinden James Cameron imzalı 'Avatar', en çok izlenen filmler listesinde zirveye yaklaşıyor.
Tüm dünya bazında en fazla izlenen Film ünvanı uzun zamandır 'Titanik'e ait. James Cameron'ın 1997 yapımı filmi 1.8 milyar dolar hasılatla listenin tepesinde duruyor.
Aralık'ta gösterime giren 'Avatar' ise şimdiye kadar ABD'de 491 miyon dolar, tüm dünyada ise toplam 1.6 milyar dolar hasılat elde etti.
Bir süre önce otoriteler 'Avatar'ın 'Titanik'in rekorunu kırmasının zor olduğunu belirtmişti.
İLGİLİ HABER
'Avatar' Jay Leno Show'da
En fazla hasılat yapan filmler1- Titanik (1.84 milyar dolar) 2- Avatar (1,60 milyar dolar)3- Yüzüklerin Efendisi. Kralın Dönüşü (1.1 milyar dolar) 4- Karayip Korsanları: Ölü Adamın Sandığı (1.06 milyar dolar) 5- Kara Şövalye (1.01 milyar dolar) 6- Harry Potter ve Felsefe Taşı (968 milyon dolar) 7- Karayip Korsanları: Dünyanın Sonu (958 milyon dolar) 8- Harry Potter ve Zümrüadanka Yoldaşlığı (937 milyon dolar) 9- Harry Potter ve Melez Prens (925 milyon dolar) 10- Yıldız Savaşları: Bölüm I – Gizli Tehlike (922 milyon dolar)
'Avatar' 'en büyük' olmaya doğru...

SİYAD Güneşi Görmedi

İSTANBUL - 31 Ocak Pazar Akşamı Beşiktaş Kültür Merkezi'nde sahiplerini bulacak olan 42. SİYAD ödülleri için adaylar belli oldu.
Listeye, uzun metrajlı kurmaca filmlerin değerlendirildiği 11 dalın tümünde adaylık elde eden Vavien filmi damgasını vurdu. Engin Günaydın'ın senaryosunu yazdığı, Taylan Biraderlerin yönettiği film, ‘Salkım Hanımın Taneleri’den 10 yıl sonra bu başarıya ulaşan ilk Film oldu.
SİYAD Başkanı Murat Özer, "Vavien bence, popüler sinemanın nasıl yapılması gerektiği üzerine derslik bir film gibi. Türkiye’de pek yapılmayan kara Komedi türünde bir film yapıldı ve Engin Günaydın'ın ilk uzun metraj Sinema senaryosuyla bizi çok şaşırttı" şeklinde konuştu.
Reha Erdem'in ‘Hayat Var’ı 8 dalda, Yeşim Ustaoğlu'nun ‘Pandora'nın Kutusu’ ise 7 dalda adaylık kazandı. Orhan Eskiköy ve Özgür Doğan'ın yönettiği ‘İki Dil Bir Bavul’ ve Semih Kaplanoğlu imzalı ‘Süt’ en iyi film dalının diğer adayları.
‘7 Kocalı Hürmüz’, ‘11’e 10 Kala’, ‘Acı Aşk’, ‘Başka Dilde Aşk’, ‘Bornova Bornova’, ‘Dilber’in Sekiz Günü’, ‘Gölgesizler’, ‘Hayatın Tuzu’, ‘Karanlıktakiler’, ‘Kıskanmak’, ‘Mommo: Kızkardeşim’, ‘Nefes: Vatan Sağolsun’, ‘Neşeli Hayat’, ‘Nokta’ ve ‘Uzak İhtimal’ ise farklı kategorilerde SİYAD'ın aday listesine girdi.
GÜNEŞİ GÖRDÜM 'Oscar için yarışan filmin, sinema yazarları tarafından hiçbir dalda aday gösterilmemesinin anlamı ne?’ sorusu, Canlı Gaste’de dernek başkanı Murat Özer’e soruldu ve cevabı şöyle oldu:
"Tam olarak böyle olduğu söylenemez. Sinama yazarlarının çoğu filmi beğendiler. Ancak bu yıl, hiç olmadığı kadar güçlü bir yıldı. 20 filmin aday olması bizim açımızdan bir rekor.
Benim kişisel listemden Nokta, Pandora’nın Kutusu gibi filmler ilk 5’ime giremedi. Güneşi Gördüm de görüntü yönetmeni ile adaylarım arasındaydı ama sonuç olarak olmadı. Burada bir tavırdan bahsetmek doğru değil.
SİYAD Güneşi Görmedi

2010 un popcorn filmleri

İSTANBUL - theFABlife 2010'un seyir zevki en yüksek filmlerini seçti:
KURT ADAMSinemanın en sevdiği figürlerden 'Kurt Adam' beyazperdeye bir kez daha geliyor. kurt adam rolünde bu sefer Benicio Del Toro var.
Lawrence Talbot, kardeşinin ortadan kaybolmasının ardından aile evine geri dönüş yapar. Burada kendisine uzak duran babası John Talbot ile birlikte erkek kardeşini bulmaya karar verir. Yaptıkları araştırma boyunca Lawrence kendisi ve ailesi hakkındaki Korkunç gerçeği öğrenecektirr.
Joe Johnston'ın yönettiği filmin başrollerinde Del Toro dışında Anthony Hopkins, Emily Blunt, Hugo Weaving, Geraldine Chaplin gibi önemli oyuncular bulunuyor.
'Kurt Adam' 19 Şubat 2010'da gösterimde olacak.
PERS PRENSİ: ZAMANIN KUMLARIMike Newell'ın yönettiği 'Prince of Persia: The Sands of Time'da Jake Gyllenhaal, Ben Kingsley, Gemma Arterton, Alfred Molina ve Toby Kebbell başrolde yer alıyor.

28 Mayıs 2010'da vizyona girecek olan film, Prens Dastan'ın krallığını şeytanı güçlerden korumaya çalışmasını konu alıyor. Prensin, savaşında en büyük yardımcısı ise Prenses Tamina olur.
SALTBaşrollerinde Angelina Jolie,Liev Schreiber,Chiwetel Ejiofor,Towanda Underdue ve Gaius Charles'ın oynadığı 'Salt' yılın ajan filmleri arasında öne çıkıyor.
Phillip Noyce'un yönettiği Film 23 Temmuz'da gösterime giriyor.
HARRY POTTER AND ÖLÜM YADİGARLARI: BÖLÜM 1Harry Potter serisinin sonuncu iki bölüm halinde gösterime girecek. İlk film Türkiye'de 3 Aralık'ta gösterime giriyor.

JONAH HEX70'lerin ünlü Western kahramanı Jonah Hex beyazperdeye geliyor.
Josh Brolin ve Megan Fox'un başrolünde oynadığı film 18 Haziran'da seyirciyle buluşacak.
ALİS HARİKALAR DİYARINDAAlis, Çılgın Şapkacı, Beyaz Tavşan, Tweedledee ve Tweedledum, Fare, Tırtıl, Cheshire Kedisi ve daha fazlası usta Yönetmen Tim Burton’ın Fantastik macerası 'Alis Harikalar Diyarında'yla beyazperdeye geliyor.

Yenilikçi görsellerle ve masal tarihinin en karizmatik karakterleriyle dolu klasik öyküde, Alis, Beyaz Tavşan’ın peşinden bir deliğe girer ve kendini Harikalar Diyarında, bir Dizi maceranın içinde bulur.
Alis rolünde Mia Wasikowska'nın olduğu filmin başrollerinde Johnny Depp, Anne Hathaway, Helena Bonham Carter, Crispin Glover var.
'Alis Harikalar Diyarında' 5 Mart 2010’da vizyona giriyor.
IRON MAN 2Milyarder mucit Tony Stark’ın zırhlı Süper Kahraman Iron Man olduğu tüm dünya tarafından bilinmektedir. Teknolojisini orduyla paylaşması için hükümetten, basından ve halktan baskı gören Tony, bilginin yanlış ellere geçmesinden korktuğu için Iron Man zırhının sırrını açıklamak istemez. Tony, yanında Pepper Potts ve James Rhodes ile birlikte yeni ittifaklar kurar ve büyük güçlerle yüzleşir.
Robert Downey Jr'ın başrolünde olduğu 'Iron Man 2'de Scarlett Johansson, Samuel L. Jackson, Gwyneth Paltrow ve Mickey Rourke da yer alıyor.
'Iron Man 2' 7 Mayıs'ta gösterime giriyor.
SEX AND THE CITY 2En popüler Televizyon dizilerinden ve 2008'in hit filmlerinden 'Sex and the City'nin devam filmi 'Sex and the City 2' de merakla beklenen filmlerden.
2010'un 'popcorn' filmleri

Vavien 10 yıl sonra bir ilki başardı

İSTANBUL - Sinema Yazarları Derneği (SİYAD) Genel Başkanı Murat Özer, düzenlendiği basın toplantısında bu yılki ödüller için belirlenen adayları açıkladı.
Özer, 13 dalda dağıtılacak SİYAD ödüllerine aday olan isimlerin, derneğin 55 üyesinin oylarıyla tespit edildiğini bildirdi.
SİYAD ödüllerinin bu yıl da Türk sinemasına farklı bir bakış ve soluk getireceğini ifade eden Özer, ''Vavien''in, uzun metrajlı filmlerin değerlendirildiği tüm dallarda adaylık elde ettiğini ve böylece ''Salkım Hanım'ın Taneleri'' filminin ardından 10 yıl sonra bu başarıya ulaşan ilk Film olduğunu kaydetti.
Özer, ''Onur Ödülü'' ile ''Emek Ödülü''nün yanı sıra geçen yıl ödül kategorilerine eklenen ''En İyi Kısa Film'' ve ''En İyi Belgesel'' ödüllerinin de sahiplerine verileceğini belirtti.
Onur ve Emek ödüllerinin sahiplerinin törenden önce duyurulacağını ifade eden Özer, ''Yılın umut veren sanatçısına verilen ödül, bu yıldan itibaren geçtiğimiz Kasım ayında kaybettiğimiz değerli sinemacı Ahmet Uluçay'ın adını taşıyacak. Yaşamı ve yapıtlarıyla sinemamızda umudun temsilcisi olan Uluçay'ın adı bundan böyle 'Ahmet Uluçay Umut Ödülü'nde yaşayacak'' dedi.
42. SİYAD Ödülleri, 31 Ocakta Beşiktaş Kültür Merkezi'nde düzenlenecek törenle sahiplerini bulacak. Geçen yıl SİYAD Ödülleri'nde ''Üç Maymun''la en iyi Kadın oyuncu ödülünü alan Hatice Aslan ve ''Sonbahar''la En İyi Erkek Oyuncu ödülüne uzanan Onur Saylak tarafından açıklanan adaylar şöyle:
En İyi Kısa Film: ''Cennette Ölüm Var'', ''2932'', ''Üçte Bir'',''Yazlık''
En İyi Sanat Yönetimi: Eren Akay (7 KOCALI HÜRMÜZ), Ömer Atay (HAYAT VAR), Nilüfer Çamur Giritlioğlu (KISKANMAK), Naz Erayda (11’E 10 KALA) ve Elif Taşçıoğlu (VAVİEN).
En İyi Kurgu: Reha Erdem (HAYAT VAR), Orhan Eskiköy-Thomas Balkenhol (İKİ DİL BİR BAVUL), Bora Gökşingöl (VAVİEN), Çiçek Kahraman (GÖLGESİZLER), Levent Semerci ve Erkan Erdem (NEFES: VATAN SAĞOLSUN).
En İyi Senaryo: Reha Erdem (HAYAT VAR), Yılmaz Erdoğan (NEŞELİ HAYAT), Engin Günaydın (VAVİEN), İnan Temelkuran (BORNOVA BORNOVA), Yeşim Ustaoğlu ve Sema Kaygusuz(PANDORA’NIN KUTUSU).
En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu Performansı: Erdal Beşikçioğlu (HAYAT VAR) , Kadir Çermik(BORNOVA BORNOVA), Settar Tanrıöğen (VAVİEN), Mustafa Uzunyılmaz (MOMMO: KIZ KARDEŞİM) ve Onur Ünsal (PANDORA’NIN KUTUSU).
En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu Performansı: Derya Alabora (PANDORA’NIN KUTUSU), Övül Avkıran (PANDORA’NIN KUTUSU), Büşra Pekin (NEŞELİ HAYAT), Damla Sönmez (BORNOVA BORNOVA) ve Serra Yılmaz(VAVİEN).
En İyi Erkek Oyuncu Performansı: Erdem Akakçe(KARANLIKTAKİLER), Öner Erkan (BORNOVA BORNOVA), Mert Fırat (BAŞKA DİLDE AŞK), Engin Günaydın (VAVİEN) ve Nadir Sarıbacak (UZAK İHTİMAL).
En İyi Kadın Oyuncu Performansı: Nesrin Cevadzade (DİLBER’İN SEKİZ GÜNÜ), Tsilla Chelton (PANDORA’NIN KUTUSU), Elit İşcan (HAYAT VAR), Binnur Kaya (VAVİEN) ve Nergis Öztürk(KISKANMAK).
En İyi Yönetmen: Reha Erdem (HAYAT VAR), Semih Kaplanoğlu (SÜT), Yağmur Taylan ve Durul Taylan (VAVİEN), Yeşim Ustaoğlu (PANDORA’NIN KUTUSU), Derviş Zaim (NOKTA).
'Vavien' 10 yıl sonra bir ilki başardı